Yoğun Bakım Ünitesinde Kritik Hasta Bakımı ve Temel İlkeleri Eğitimi
Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilen Covit-19 salgını her geçen gün kritik hasta sayılarını da arttırmıştır. Bu artışlar hastanelerde kliniklerle birlikte yoğun bakımdaki iş yükünün de artmasına neden olmuştur. Bu süreçte özellikle yoğun bakım uzmanlık eğitimi almayan sağlık personelimiz için uygulama birliğinin sağlanması amacıyla Bakanlığımız tarafından alanında uzman hekimlerin katkısıyla Yoğun Bakım Ünitesinde Kritik Hasta Bakımı ve Temel İlkeleri eğitim modülü hazırlanmıştır. Ücretsiz olarak sunulan eğitimlere kamu, üniversite ve özel kurum ve kuruluşlarda görev alan tüm hekimler tanımlanmış olup katılımcıların Uzaktan Sağlık Eğitim Sistemi (USES) uses.saglik.gov.tr adresinden kayıt olmaları gerekmektedir.
PRP Nedir ?
Plateletten Zengin Plazma kelimelerinin baş harflerinden oluşmuştur. Plateletler (trombositler) doku tamirinde görev alan hücrelerdir. Plateletler, primer olarak hemostazdaki rolleri ile bilinen periferik kandaki küçük ve çekirdeksiz pulcuklardır. Son dönemlerde kas iskelet sistemi yaralanmaları tedavisinde uygulanmaya başlanmıştır. Plateletlerin içerdiği büyüme faktörleri ve biyoaktif proteinler iyileşme sürecinde önemli role sahiptirler. Yüksek yoğunluklu platelet enjeksiyonları ile kronik, iyileşmeyen kemik ve yumuşak doku yaralanmalarında iyileşmenin uyarılması sağlanmaktadır. . Genel anlamda lateral epikondilit gibi nispeten küçük lezyon alanlarına 3 ml PRP kulanılırken, rotator manşet, aşil tendonu gibi büyük alanlarda 5-6 ml PRP hazırlanarak uygulama yapılır.
Uygulama
Kanın %55 kırmızı hücrelerden , %45 de mezenkimal destek hücrelerinden oluşur.Plateletler %45 lik dilim içinde bulunurlar. Hastadan 10 cc kan alınır. 10 cc lık kan numunesi santrifüj edilerek kırmızı kan hücreleri dibe çöktürülür. Serum kısmı 10 cc lık bir enjektöre çekilir. Bu sıvı içinde çok fazla platelet ve ilerde değişmeye uygun dogurgan hücreler vardır. Bu hücreler tamir ve yenileme görevi göreceklerdir. Santrifüj sonrasında tam kan yer çekimine göre 3 katmana ayrılır: (1) plazma (üst katman) (2) plateletler ve lökositler (“buffy coat” olarak adlandırılan orta katman) ve (3) eritrositler (en alt katman). Diz içine verdiğimiz kısım 2 , orta katmandır.
Etkileri Nedir?
Kanda bulunan plateler için tarif edilen bütün görevler diz içinde de yerine getirilmeye çalışılır. İyileşme sürecine etkisi olduğu düşünülen büyüme faktörlerinin, lezyon yerine lokal olarak yayıldığında tendon ve kıkırdak doku yenilenmesini arttırıcı etkisi ile tedavide potansiyel olarak kullanılabileceği belirtilmektedir. Bir diğer önemli görevi içerdikleri bir takım büyüme faktörleri, sitokinler ve diğer biyoaktif etmenler ile yara iyileşmesini başlatması ve düzenlemesidirTeorik olarak ne kadar fazla tam kan alınırsa, o kadar yüksek konsantrasyonda platelet içeren PRP elde edilir.
Beklentileriniz:
Bir çırpıda dokularınızın yenileneceğini düşünmemelisiniz.Serum içindeki diger iyileştirici faktörler de devreye girer. Verilen serumdan dolayı ,örneğin diz içindeki ağrı yapıcı moleküllerin yoğunluğunun azalmasıyla ağrılarınız azalır. Faydalı hücrelerin etkisi uzun bir süreç içinde yavaş yavaş açığa çıkar.
Uzmanınız olarak benim görüsüm ;fayda gördüğünüzü düşündüğünüz takdirde 6-8 ayda bir tekrar edilebilir. Diğer tedaviler ile birlikte uygulandığında oldukça fayda görebilirsiniz.
Dr. Taşkın Ceyhan
Karnımızdaki Saklı Beyin
Sizin kaç beyniniz var? Cevabınız ‘bir’ ise doğru biliyorsunuz. Ancak bedenimizde başka sinir sistemleri de var. Bunlardan bir tanesinde sinir hücreleri ve sinirsel bağlantılar o kadar yoğun ki birçok bilim adamı bunu ‘ikinci beyin’ olarak adlandırır. Bu mide-bağırsak sinir sistemidir ve başımızda değil karnımızda yer alır. 1998 yılında Prof .Dr. M. Gershon’un ‘İkinci Beyin’ adlı kitabının yayınlanması ile bu konu dikkat çekici hale geldi.
İkinci beynimizde 500 milyon sinir hücresi vardır, yaklaşık 9 metre boyundadır ve yemek borusundan makata kadar uzanır. Bu organları kaplayan dokunun kılıfına yerleşmiştir. Beyin ve ikinci beyin arasındaki bağlantıyı vagus adı verilen beyinden başlayıp tüm sindirim sistemine uzanan bir sinir yolu ve nörotransmitter adı verilen aracı moleküller sağlar.
BEYİN
85 milyar sinir hücresi
100 nörotransmitter
Dopaminin % 50 si
Seratoninin % 5 i
Kandan beyine geçişte bariyer
İKİNCİ BEYİN
500 milyon sinir hücresi
40 nörotransmitter
Dopaminin % 50 si
Seratoninin % 95 i
Kandan beyine geçişte bariyer
Nasıl Çalışır?
İkinci beynimiz bağımsız olarak hareket eder, öğrenir, hatırlar hatta bağırsak duygularının oluşmasına neden olur. Karnımda kramplar oluşuyor, korkudan midem ağzıma geldi gibi tabirler tüm kültürlerde var ve bunlar karnımızdan gelen içsesin sonucudur. Bir güçlük aşıldığında ‘ göbeğimizin çatlaması’ , sevincin ‘göbek attırması’ açlıktan ‘karnın zil çalması’ gibi deyimler karnın duygularda ne kadar belirleyici kabul edilidiğinin göstergesidir.
Karnımızdaki beyin kafatasımızın içindekiyle birlikte hem ruhsal durumumuzu etkiliyor hem de bazı hastalıklarda önemli roller oynuyor. İkinci beynimiz düşünme ya da karar alma aşamasında çok etkili değil ancak sindirim sisteminin düzgün çalışması yiyeceklerin parçalanması, besinlerin emilmesi, atıkların çıkarılması gibi kimyasal ve mekanik- ritmik hareketlerin düzenlenmesini sağlar. İkinci beyin birinci beyinden bağımsız olarak mide ve bağırsak hareketlerini kontrol eder. Daha da fazlası duygu durumlarımızı ikinci beyinden birinci beyne ulaşan mesajlar düzenler. İki beyin arasındaki bağlantıyı sağlayan vagus siniri % 90 oranında bilgileri sindirim sisteminden beyine taşır. Bu ikinci beynin birinci beyine ne yapmasını söylemesi olarak kabul edilebilir.
İkinci beyninde birinci beyin gibi uyku saatleri vardır. Anormal uyku düzenine sahip kişilerde huzursuz bağırsak sendromu, ülsere bağlı olmayan mide ekşimeleri daha sıktır. Bağırsaklarda uyku saatleri birinci beyininki ile benzer şekilde olur, 90 dakikalık yavaş çalışma ve birincide olan hızlı göz hareketlerinin olduğu dönemde bağırsak hareketlerinde artma şeklindedir. Bu durum muhtelemen iki beynin birbirini etkilemesi sonucudur.
Nörotransmitterler
Sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan nörotransmitterler sadece kafamızdaki beyinde yoktur, baş kısmında beyini kontrol eden bir çok kimyasal , hormon ve nörotransmitter bağırsakta da vardır. Bu da bağırsaktaki beynin bağımsız davranmasını sağlamaktadır. Bu moleküllerini yapımında bağırsaktaki faydalı mikroplarda yer alır. Bunlardan en bilinenleri seratonin, dopamine ve opiatlardır. Seratonin bağırsaktaki sinir hücerlerinin iletişimini sağlar, ayrıca kendimiz iyi hissetmemizi sağlayan, uyku, iştah ve beden ısınını düzenleyen bir moleküldür. Bağırsakta yapılan serotonin kan beyin bariyeri nedeniyle birinci beyine geçemez ancak bu engelin olmadığı hipotalamus gibi bazı beyin bölgelerine ulaşır, bir de vagusu uyararak indirekt yolla beyini etikler. Bu molekül ayrıca kana geçip uzaklardaki akciğer ve karaciğerdeki hasarın onarılmasında, kalp kasının gelişiminde ve kemik yoğunluğunun düzenlenmesinde rol alır.
Stres ve Depresyon İlişkisi
Midemizde kazınma hissi strese verilen bir cevaptır. Streste ikinci beyin mideye giden kan akımını azaltır ve biz karnımızda kramplar hissederiz.
Mutluluk ikinci beyinden yukarıdaki beyne ulaşan mesajlar sonucu olur. Serotonin dopamine ve opiatlar mutlulukla ilgili başlıca aracı moleküllerdir.
Depresyonda kullanılan ilaçların bir grubu serotonini artırırlar. Huzursuz bağırsak sendromu karın ağrısı isal ve kabızlıkla seyreden bir hastalıktır ve bunda bağırsaklarda serotoninin arttığı gösterilmiştir. Bu depresyon ilaçlarının sindirim sistemi şikayetleri yapmasını da açıklar. Huzursuz bağırsak sendromu hastalarının bazılarında sinir hücrelerinde dejenerasyon ve sinir hücrelerine karşı antikor oluştuğu da gösterilmiştir. Hipokrat binlerce yıl önce ‘mutlu bağırsak mutlu insan ‘ demiştir. İnsan bedeninin bütün hücrelerinin kullandığı gıdalar buradan geçip dokulara ulaştığına göre sindirim sistemi rahatsız eden bir olayın tüm bedeni rahatsız etmesi beklenen bir durumdur. Tüm moleküllerinin belli bir dengede olması idealdir, az veya çok olması rahatsızlığa sebep verir.
Streste ayrıca bağırsaktaki ghrelin hormonu artar, vagus aracılığı ile beyine uyarılar yollar, beyinde dopamin artar, stres azalır iştah çoğalır. Sonuçta kronik stres ve depresyon ghrelini artırarak obesiteyi kolaylaştırır.
Alzheımer ve Parkınson Hastalıkları
Her iki hastalıkta birinci beyinin hastalığıdır. Her ikisinde de beyindeki hücrelerde gösterilen mikroskobik değişiklikler sindirim sistemindeki hücrelerde de bulunmaktadır. Bu hastalıklarda başlangıç noktası sindirim sistemi olabilir. Sindirim sistemi bedenimizin dış dünyaya olan açıklıklarından biridir. Virus gibi çevresel bir etken bağırsaklardan vagus yolu ile birinci beyini etkileyip hastalığı ortaya çıkarıyor olabilir. Bu konularda yapılacak çalışmalar ile birinci beyinden alınan örnekler hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılabilir. Beyinden parça almak zordur, bağırsaklardan almak ise çok kolaydır. Sinir hücrelerinin kök hücreleri ile hücre nakli bu hastalıkarda araştırılmaktadır. Yine bu kök hücrelerin ikinci beynimizden elde edip birinci beynimize nakil ederek hastalıkları iyileştirebiliriz. Bu şekilde ikinci beynimiz kafamızdaki beynimizin ilacı olabilir.
Yağlı ve Şekerli Gıdalar Neden Mutlu Eder
Birinci beyinin esas enerji kaynağı şekerdir ve sinir hücrelerinin de yapısında yağlar vardır. Bedenimize aldığımız enerjinin yaklaşık %20-25 ini birinci beyin kullanır. Fazla alınan şeker önce iyi gelse de sonra kan şekerinin düşürüp beyinde dengesizliğe sebep olur. Yüksek şekerli gıdalar açlık hissi yapıp aşırı yemek yememize neden olur.
Yağlı gıdalar sindirim sisteminden beyine ‘mutluluk sinyalleri’ ulaşmasını sağlar. Bundan dolayı pek çoğumuz stresli zamanlarda yağlı yemekleri tercih ederiz. Bu yağlar içinde soğuk deniz ve yağlı balıklar, semiz otu, keten tohumu, fındık, ceviz, avakado gibi gıdalarda bulunan omega -3 ler önemlidir, bunlar birinci beyinde nöronların yapı taşlarıdır ve onların mutlu eden kimyasalları yapmasını kolaylaştırır. Bedenimiz bu yağı yapamadığı için dışardan almamız gerekir.
Şekerli ve yağlı gıdalar bizi rahatlamış hissettirir. Ancak özellikle şekerli olanlarda bu etki kısa sürelidir. Proteinden zengin gıdalar ise bizi daha dikkatli yapar. Özellikle balıkla alınan omega-3 yağları ile birlikte nörotransmitter, vitamin, mineral içeren taze sebzeler ve tohumlar alınması bizi hem mutlu eder hem de dikkatli ve odaklanmış hissederiz.
Sindirim olayı huzurlu ve sakin ortamda daha başarılı olur. Böyle bir ortamda yavaş yavaş tüketilen görsel olarak güzel hazırlanmış bir sofra idealdir. Alkol, tütün ve kafein sindirimi bozar, bunlardan uzak durarak yemeklerimizi yememiz daha uygundur. Sonuçta ikinci beynimize iyi bakarsak o da bize iyi bakacaktır. ‘Can boğazdan gelir’ deyişi bunu çok güzel anlatmaktadır.
Gıda Bağımlılığı
Beynin kimyasal cevabı olarak gıda bağımlılığı ilaç veya alkol bağımlılığına benzer. Hayvanlardaki deneylerde gıda alımı ile beyindeki bazı ilaçlarla uyarılan haz alıcı merkezlerin aktive olduğu gösterilmiştir. Özellikli bir gıdanın belli miktar tüketilmesi reaksiyonu başlatır. Özellikle tuzlu, şekerli veya karbohidrattan zengin gıdalar arzulanır. Gıda bağımlısında yeme isteği o kadar güçlüdür ki bu yaşam kalitesinin düşmesine sebep olur. Fiziksel, duygusal, sosyal ve ruhsal mutluluk gıda bağımlılığından etkilenir. Bağımlı kişi gıda tükettiğinde doyum ve mutluluk hisseder ve arkasından yeniden aynı duyguları hissetmek için yemek yemek ister. Kişi daha fazla yedikçe tolerans gelişir ve midesi dolu iken bile kişi yemek yeme ihtiyacı hisseder. Tolerans geliştiği için bu durum zamanla obesite gelişmesine neden olur.
Semptomlar
Gıda bağımlılığı semptomları kişileri fiziksel, duygusal, ruhsal ve sosyal olarak etkiler. Bu kişiler gıdanın kolay ulaşılır olması ve yemekten haz alırlar. Bu durum aşırı miktarda özellikle yanlış grup gıdaların tüketilmesine sebep verir ve bu da kilo alımı, fizik görünümün bozulması ve bir çok tıbbi soruna yol açar. Zamanla aşırı gıda alımı yaşam tarzı olur ve kişi gıda bağımlısı olduğunu algılamaz duruma gelir.
Gıda bağımlılığının erken anlaşılması önemlidir. Kişi bunu er geç anlayacaktır ancak geç olursa aşırı kilo alımına bağlı ek sorunlarda oluşmuş olacaktır.
Tüm gıda bağımlıları kilo almaz. Bazı gıda bağımlıları yedikten sonra aşırı egzersiz, kusma veya isal yapıcı ilaçlar alarak alınan kalori miktarını azaltırlar veya yakarlar. Yedikten sonra kusmaya bulimia denilir. Bazı vakalarda aşırı yedikten sonra günlerce veya haftalarca gıda alımını kısıtlarlar buna da anoreksi adı verilir. Bunlarda zamanla gıdaya karşı olan ilgi tersine döner ve aşırı bir gıda kısıtlaması kiloyu azaltmak için diüretikler ve başka metodların kullanılması ile fiziksel problemlere ve hatta tedavi edilmezse ölüme sebebiyet verir.
Gıda Bağımlılığının Fiziksel Semptomları
- Gıda alımı arzusunun veya gıda miktarının kontrol edilememesi.
- Bir çok zayıflama ve diet programları denenmesine rağmen hala aşırı gıda tüketmeye devam edilmesi.
- Aşırı gıda alındıktan sonra kilo almamak için aşırı egzersiz yapılması, kusma veya isal yapıcı ilaçları kullanılması.
Aşırı kusanlarda zamanla diş çürükleri, yemek borusu problemleri ve beslenme bozuklukları olabilir. Hatta fazla yenildiği için yapılan aşırı ve uzun süreli açlık derecesindeki dietler zamala ölüme bile neden olabilir.
Gıda Bağımlılığının Sosyal Semptomları
- Başkalarının aşırı yemek yediğini görmemesi için başkalarının göremeyeceği yerlerde gıda tüketirler.
- Fiziksel olarak iyi görünmedikleri veya kıyafetleri güzel durmadığı için sosyal ortamlardan kaçarlar.
- Başkalarından yiyecek çalarlar.
- Bulundukları ortamda aile üyeleri veya arkadaşlarından daha çok servis edilen gıdaya ilgi gösterirler. Zamanla başkaları ile aynı sosyal ortamda olmaktan daha çok gıdalı ortamlarda zaman geçirmeye başlarlar. Başkalarından yiyecek çalabilirler ve yiyecek saklayabilirler, bu gıdaları da sonra gizlice tüketirler.
Gıda Bağımlılığın Duygusal Semptomları
- Kilolarından utanırlar.
- Karşılarındakinin kilosu ve görünümünden mutsuz olur ve depresyona girerler.
- Kilo kaybetmek istediklerinde umutsuz hissederler.
- Mutsuz ve depresif oldularında gıda tüketirler.
- Bir işi iyi yaptıklarında ödül olarak yemek yerler.
- Aç olmadıklarında yemek yerler.
- Bazı gıdaları tükettiklerinde,bazılarını yemediklerinde, hatta yeterli gıda olmadığını düşündüklerinde mutsuz olurlar.
- Gıda bağımlılarında endişe ve depresyon sıktır. Bazı insanlar mutlu olduklarında bazıları mutsuz olduklarında yemek yerler ancak zamanla bu durum kontrol dışına çıkabilir.
Gıda Bağımlılığının Çeşitleri
Bazı gıda bağımlılarında gıda alımını kontrol edememenin verdiği sıkıntıya bağlı ağır depresyon veya anksiyete olabilir. Diğer bir grup ise sadece yemekle mutlu oldukları veya sadece üzüntülü oldukları için gıda tüketirler.
Aşırı yemek yiyenler aşırı miktarda tatlı, tuzlu veya karbıohidrat tüketirler. Genellikle başkalarının göremediği ortamlarda yerler. Kilo almamak için aşırı egzersiz veya başka yöntemleri kullandıklarından bu grup dikkat çekmeyebilir.
Anoreksi
Bedeli ne olursa olsun zayıf kalmak için alınan gıdayı sınırlarlar. Bir çoğu günde bir öğün yer, hatta birkaç gün gıda almayanlar vardır. Bir çoğu yedikleri lokmaları sayar.
Bulimia
Bu grup canının istediği kadar gıda tüketir. Ancak daha sonra aldıkları kalorileri yakmak için aşırı egzersiz yapar veya kilo alımını önlemek için isal yapıcı veya idrar sökücü ilaçlar alır. Diğer bir semptomları da aşırı yedikten sonra kusmaktır.
Genel Gıda Bağımlılığı
Bu kişiler genellikle çok gıda tüketirler ve bunu saklama ihtiyacı hissetmezler. Özellikle tuzlu, tatlı gıdaları tüketirler ve kilo alırlar. Bunun sonucu sağlık problemleri gelişir ancak buna rağmen aşırı gıda tüketmeye devam ederler.
Tedavi
Aşırı alınan gıda tiplerini belirlemek için günlük tutulabilir. Kişi hangi gıdayı ne zaman, ne kadar, ne için yediğini, yemeden önce ve sonra neler hissettiğini kayıt eder. Birkaç haftalık kayıtlardan aşırı yemenin sebepleri ile ilgili yorum yapılabilir.
Aşırı yenilen gıdalar elimine edilebilir. Örneğin haftada 5 gün hazır gıda tüketliyorsa bu bir güne indirilebilir.
Kötü gıdalar iyileri ile yer değiştirilir. Tüketilen şekerli veya tuzlu bir gıdanın yerine meyve ve sebze tüketilebilir.
Mide kazınmaları ile mücadele edilir. Özellikle çikolata, cips canı istediğinde bundan uzak durmak için örneğin küçük bir yürüyüş, bir arkadaşla sohbet veya başka bir yöntemle yeme isteğinden uzaklaşılabilir.
Tüm bunların diyetisyen ve hekim kontrolünde olmasında fayda vardır.
PCR (Polymerase Chain Reaction) Testi Nedir?
PCR, DNA içerisinde bulunan, dizisi bilinen iki segment arasındaki özün bölgeyi çoğaltmak amacıyla uygulanan tepkimelere verilen genel isimdir. Bu test bir tanı testidir. Koronavirüste de virüsün RNA’sını göstermektedir. PCR farklı hastalıklar içinde kullanılabilir ve vücuttaki en küçük mikrobu bile tespit edebilmektedir. Bu test hem virüsün varlığını hem de enfeksiyona yanıt olarak vücudun ürettiği antikorları belirleyebilir.
PCR testi hangi hastalıkların teşhisi için yapılır?
PCR Testi, vücuttaki pek çok virüs, parazit, mikrop ya da bakteriyi tespit etmek için kullanıldığı gibi genetik sorunlarda, babalık testlerinde de kullanılmaktadır. Birçok hastalık bu test sayesinde erken dönemde tespit edilebilmektedir.
PCR testi nasıl yapılır?
PCR testinde, boğaz ve burundan ince bir çubuk ile sıcı örneği alınmaktadır. Bunun dışında öksürünce çıkan balgamdanda örnek alınabilir. Fakat koronavirüs için yapılan PCR testlerinde burun veya boğazdan örnek alınması daha sağlıklıdır. Bu tür hastalıkların ilerleyen zamanlarında burun ve boğaz kısmında örnek kalamayabiliyor bu sebeple havayollarından örnek alınabilir. İlgili sağlık görevlisi tarafından alınan örnek kaba konur ve laboratuvara aktarılır. Laboratuvarda ultrasonik dalgalar ile virüsün DNA’sı salınır. Sonrasında reaksiyon tüpünde tanımlama yapılır. PCR; 94°C-98 °C aralığında gerçekleştirilen denatürasyon yani yüksek ısıya maruz kalan DNA’nın iki zincirinin ayrılması, 37 °C-65 °C aralığında gerçekleştirilen tavlama yani sentetik oligonükleotidlerin hedef DNA’ya bağlanması (hibridizasyon) ve 72 °C’de gerçekleştirilen uzama aşamaları olmak üzere 3 aşamadan meydana gelir.
PCR testlerinin 2 türü vardır: Gerçek zamanlı PCR, Hızlı sonuç veren PCR’dir.
Gerçek zamanlı PCR 1-3 saat içinde sonuç verir.
Hızlı sonuç verenler ise 15 dakikadan 1 saate kadar sonuç verebilmektedir.
PCR Testi kimlere uygulanabilir?
Bu test Covid19 belirtilerini taşıyan kişilere yapılmak ile beraber belirti olmayan hastalara uygulanmaktadır. Hastanın problemine göre alt veya üst solunum yoluyla örnek alınır.
PCR testi nerede yapılır?
PCR Testi, Sağlık Bakanlığının onay verdiği sağlık kuruluşlarında yapılmaktadır.
Antikor Testi Nedir?
Antikor testleri, kişinin daha önce enfeksiyon geçirip geçirmediğini ve virüse karşı bağışıklık kazanıp kazanmadığını tespit etmeye ya da virüsü fark etmeden taşıyabilen ve yayılmasına neden olan hastaların tespitine yöneliktir. Antikor testleri kişinin test yapıldığı anda hasta olup olmadığına dair bilgi vermez.
Antikor testleri ayrıca SARS-CoV-2 hakkında aşağıdaki gibi bazı temel soruların cevaplanmasına ve önleyici stratejilerin belirlenmesine yardımcı olabilir:
- Toplumda virüs bulaşan kişi sayısını saptamada,
- Hastalığa yakalandığını fark etmeden yayılmasına neden olan kişileri tespit etmede,
- Hastalığın yayılmasını yavaşlatmak için alınan önlemlerin etkinliğinin değerlendirilmesinde,
- Enfekte olan çalışanların bağışıklık düzeylerini belirleyerek, güvenli işe dönüş zamanının saptanmasında,
- Bağışıklığı olan bireylerin, şartları sağlamaları durumunda yakınları ya da ihtiyacı olan ağır hastalar için plazma vererek tedavilerine katkıda bulunmalarında.
Antikor nedir?
İnsan vücudu birçok enfeksiyona karşı yanıt olarak antikor oluşturur. Bu antikorlar immunoglobulinler adı verilen proteinlerdir. Antikorlar enfeksiyondan sonra test edilen kişilerin kanında bulunabilir ve insanların enfeksiyona karşı bağışıklık cevabını gösterir.
Antikor testleri enfeksiyonlara yanıt olarak oluşturulan immunglobulinlerin IgG, IgA, IgM analizidir. Antikor test sonuçları özellikle az veya hiç belirti vermeden atlatılmış enfeksiyonların tespiti açısından da önemlidir.
COVID-19 Enfeksiyonu için hangi antikorlara bakılır?
Covid-19 Enfeksiyonunda oluşan antikorları tespit etmek için testler geliştirildi. Çeşitli analiz yöntemleri ile farklı antikor tipleri IgG, IgM ve IgA analiz edilebilmektedir.
Anti-COVID-19 IgM ve IgA Antikor pozitifliği ne anlama gelir?
Corona Virus enfeksiyonuna karşı oluşan IgA ve IgM antikorlarını saptayan serolojik testten elde edilen pozitif sonuç yakın zamanda kişinin virüs ile karşılaşmış olunduğunu gösterir. Ancak enfekte hastalarda virüse cevap olarak henüz antikor gelişmediği durumlarda negatif test sonucu elde edilebilir.
COVID-19 IgG Antikor pozitifliği ne anlama gelir?
IgG antikorlarının pozitif saptanması COVID-19 enfeksiyonuna maruz kalınmış olduğunu gösterir. IgG antikorunun pozitif seviyelere ulaşması genellikle bulgular başladıktan en az 10 gün sonrası gerçekleşir. IgG Antikoru pozitif olarak saptanan bir kişinin Coronavirüs enfeksiyona karşı bağışıklık sisteminin yanıt verdiği anlaşılmaktadır.
Covid-19 antikorları nasıl tespit edilir?
Covid-19 antikorlarının tespit edildiği hızlı kart testlerinin doğruluğu ve güvenilirliğinin düşük olduğu yönünde tartışmalar vardır. Yeni geliştirilen ELISA yöntemleri ile %99,86 oranında doğrulukla IgG antikor düzeylerinin tespit edilmesi mümkün olmuştur.
Corona Virus enfeksiyon bulgularının başlangıç tarihinden itibaren 10-14 gün içerisinde IgG antikor düzeyleri yükselmeye başlar ve devam eder.
Covid-19 antikor testleri nasıl değerlendirilmelidir?
Antikor testleri, Corona virüsüne maruz kalmış ve bağışıklık yanıtı geliştirmiş olabilecek kişileri tanımlamada, COVID-19 ile mücadelede kritik bir rolü olduğu düşünülmektedir.
IgG Antikoru pozitif saptanmış bireylerin, Covid-19 enfeksiyonunu geçirmiş olduklarını gösteren çok önemli bir parametredir. Özellikle hastalığı belirtisiz olarak geçirmiş kişilerin belirlenmesi için tek yöntemdir.
Türklerin Genetik Kodu Farklı
Pandemi sonrası Türkiye’de “sağlık turizmi” tanımını daha sık duymaya başladık. Ülkemizin bu alandaki şansı ve avantajları ne sizce?
Bu iddianın temelinde ne var?
İyi de onca ülke varken niye özellikle Türkiye’yi tercih etsinler?
Hangi ülkelerle kıyaslıyoruz Türkiye’yi peki?
ALMANYA’DAN BİLE İYİ MİYİZ; EVET…
Bu teze karşı çıkanlar olabilir.
Bazı Avrupa ülkelerinde sigorta şirketlerinin sağlık sistemine etkisi çok fazla. Söz konusu şirketler hastaları yurtdışına kaçırmak istemeyecektir. Bu engel nasıl aşılacak?
Essen projesi ne zaman hayata geçecek?
Avrupa’da ameliyat için haftalarca sıra beklemek gerektiği söyleniyor.
Bunda pandeminin etkisi var.
Hastanenizde tüm birimler açık mı?
Avrupa bizden daha mı titiz davrandı yani bu durumda?
TÜRKLERİN GENETİK KODU FARKLI BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ DAHA GÜÇLÜ
Nesi farklı?
Avrupalı nasıl yetiştiriyor?
Bunu hem köy hem de kent yaşamı olarak genellemek mümkün mü?
“Eski toprak”ların bağışıklığı daha da mı güçlü acaba, ne dersiniz?
Hangi sağlık sorunu söz konusu olursa olsun, iş bağışıklıkta bitiyor…
Hastane olarak ne tür önlemler aldınız?
Ne işi bu tam olarak?
ÇAPA’DA İKİ KERE MUAYENEHANEM KURŞUNLANDI
Sizin branşınız diş hekimliği, değil mi?
Suudi Arabistan’da ne işiniz vardı?
Cidde dönüşü neler yaptınız?
Kalkıp gittiniz mi?
Kararınızdan hiç pişmanlık duydunuz mu?
BATI AFRİKA’DA CEP HASTANELERİ KURACAĞIZ
İstihdam için ne gibi projeleriniz var?
Türkiye’de farklı bir marka yaratmak ve bunu sadece öz sermaye ile yapmak istiyoruz. Yabancı sermaye olmayacak.
Bir Katarlı, Kuveytli veya bir Avrupalı yok. Diğer hastanelerde bunlar var, biz ise öz sermayemizle bu işleri yapıyoruz.
200’e yakın çalışan arkadaşımız var şu anda. Salgına rağmen sistemimizi devam ettiriyoruz. Sıradaki hedefimiz oğlumun çalıştığı Batı Afrika ülkelerinde 50’şer yataklı Tanfer hastaneleri kurmak. Bu cep hastaneleri ile Tanfer adını oralara da yaymak… Bir de Bodrum’da bir projemiz var esas. Türkbükü’nde bir yerimiz var, alımlarını bitirdik, orayı tamamen sağlık turizmine yönelik bir merkez haline getirmeye çalışıyoruz.
REHABİLİTASYONUN YENİ MERKEZİ BODRUM
Son yıllarda çok moda olan detoks ve zayıflama merkezleri gibi bir yer mi olacak?
Hayati operasyonlar mı söz konusu sadece?
Rehabilitasyon amaçlı kullanım için operasyonun da sizin merkezinizde yapılma şartı var mı?
Hem rehabilite, hem tıbbi müdahale hem de dinlence… Öyle anladım.
BANA “ŞU SERVİSİ BİR TOPARLA” DİYEN ÖZAL’DI
En çok hangi ülkeden hasta başvuruyor size?
Birçok ünlü estetik amaçlı için çalıyordur kapınızı…
Belki saklamayıp kendi söyleyenler vardır…
Turgut Özal da hastanızdı…
BU ÜLKEYE BORCUMU HÂLÂ ÖDEYEMEDİM
Sağlık turizmine odaklandığınızın farkındayım. Bundan sonrası için hedefleriniz ne?
Neyin borcu?
PRP (Platelet Rich Plasma) Nedir ?
Pateletten Zengin Plazma kelimelerinin baş harflerinden oluşmuştur. Plateletler (trombositler) doku tamirinde görev alan hücrelerdir. Plateletler, öncelikli olarak hemostazdaki (kanamayı önleyen süreçler) rolleri ile bilinen periferik kandaki küçük ve çekirdeksiz pulcuklardır. Son dönemlerde kas iskelet sistemi yaralanmaları tedavisinde uygulanmaya başlanmıştır. Plateletlerin içerdiği büyüme faktörleri ve biyoaktif proteinler iyileşme sürecinde önemli role sahiptirler. Yüksek yoğunluklu platelet enjeksiyonları ile kronik, iyileşmeyen kemik ve yumuşak doku yaralanmalarında iyileşmenin uyarılması sağlanmaktadır. Genel anlamda lateral epikondilit (tenisçi dirseği) gibi nispeten küçük lezyon alanlarına 3 ml PRP kullanılırken, rotator manşet (omuzda kas yirtiği), aşil tendonu gibi büyük alanlarda 5-6 ml PRP hazırlanarak uygulama yapılır.
Uygulama
Kanın %55 kırmızı hücrelerden , %45 de mezenkimal destek hücrelerinden oluşur. Plateletler %45 lik dilim içinde bulunurlar.
- Hastadan 10 cc kan alınır.
- 10 cc lık kan numunesi santrifüj edilerek kırmızı kan hücreleri dibe çöktürülür.
- Serum kısmı 10 cc lık bir enjektöre çekilir.
- Bu sıvı içinde çok fazla platelet ve ilerde değişmeye uygun doğurgan hücreler vardır.
- Bu hücreler tamir ve yenileme görevi göreceklerdir.
- Santrifüj sonrasında tam kan yer çekimine göre 3 katmana ayrılır:
- Plazma (Üst Katman)
- Plateletler ve Lökositler (“buffy coat” olarak adlandırılan orta katman)
- Eritrositler (Alt Katman).
Diz içine verdiğimiz kısım 2 , orta katmandır.
Etkileri nedir ?
Kanda bulunan plateler için tarif edilen bütün görevler diz içinde de yerine getirilmeye çalışılır. İyileşme sürecine etkisi olduğu düşünülen büyüme faktörlerinin, lezyon yerine lokal olarak yayıldığında tendon ve kıkırdak doku yenilenmesini artırıcı etkisi ile tedavide potansiyel olarak kullanılabileceği belirtilmektedir. Bir diğer önemli görevi içerdikleri bir takım büyüme faktörleri, sitokinler ve diğer biyoaktif etmenler ile yara iyileşmesini başlatması ve düzenlemesidir. Teorik olarak ne kadar fazla tam kan alınırsa, o kadar yüksek konsantrasyonda platelet içeren PRP elde edilir.
Beklentileriniz:
- Bir çırpıda dokularınızın yenileneceğini düşünmemelisiniz.
- Serum içindeki diğer iyileştirici faktörler de devreye girer.
- Verilen serumdan dolayı ,örneğin diz içindeki ağrı yapıcı moleküllerin yoğunluğunun azalmasıyla ağrılarınız azalır.
- Faydalı hücrelerin etkisi uzun bir süreç içinde yavaş yavaş açığa çıkar.
Uzmanınız olarak benim görüşüm; fayda gördüğünüzü düşündüğünüz takdirde 6-8 ayda bir tekrar edilebilir. Diğer tedaviler ile birlikte uygulandığında oldukça fayda görebilirsiniz.
Op.Dr. Taşkın CEYHAN
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Coronavirüs’e Karşı Bağışıklık Sistemini Beslenmeyle Nasıl Artırabiliriz?
Bağışıklık sistemi; vücudun savunma sistemidir ve virüs vücuda girdiği zaman virüse karşı bağışıklık sistemi bizi korur. Ne kadar güçlü bir bağışıklık sisteminiz var ise virüslere karşı o kadar dayanıklı olursunuz. Bu günlerde Coronavirüs her ne kadar ilk aklımıza gelen virüs olsa da, tüm virüslere karşı en temel korunma yöntemi bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmektir.
Sağlıklı beslenme bağışıklık sistemini desteklemenin en temel öğelerinden biridir. Beslenme; özellikle vitamin ve mineral yönünden zengin besinlerle desteklenmeli; çeşitli beslenmeye dikkat edilmelidir.
Bu noktada virüslere karşı bağışıklık sistemimizi kuvvetlendiren bu vitamin ve minerallerin faydalarını, hangi besinler tarafından ihtiva edildiklerini sıralayalım.
A vitamini: Cilt, solunum yolu, bağırsak hücrelerinin yapısını korur.
- Yağlı balık, yumurta sarısı, peynir, fındık gibi kuruyemişlerde, tam tahıllı ürünlerde ve kuru baklagillerde (nohut, fasulye, kırmızı mercimek, bezelye, barbunya vb.)
- Ayrıca sebzeler de A vitaminin en önemli öncül maddesi olan. beta-karoten içerirler. Bunlar; yeşil sebzeler, kabak, havuç gibi sarı ve turuncu sebzelerdir.
B vitamini: B grubu vitaminler bağışıklığı destekleyici rol oynar.
- Özellikle tam taneli tahıllar, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler, fındık gibi kuruyemişler, balık, tavuk, ette bulunur.
C ve E vitaminleri: Enfeksiyon sırasında hücre ve dokulara hasar veren serbest radikallere karşı hücreleri korurlar.
- C vitamini kaynakları; portakal, limon, çilek, kivi, brokoli, domates, kırmızı biberde bulunur.
- E vitamini kaynakları; fındık gibi kuruyemişler, yeşil yapraklı sebzeler ve yağlarda bulunur.
D vitamini: Güçlü bir bağışıklık sistemi için önemlidir.
- D vitamini kaynağı güneştir ve her gün 15-20 dk el yüz kol ve bacakları güneşe maruz bırakmak gerekir. Bu imkân yok ise doktor önerisiyle takviye kullanmak gerekebilir.
Demir, çinko, selenyum : Bu minerallerde bağışıklık hücrelerinin sayısının artması için önemlidir.
- Et, tavuk, balık, kuru baklagiller, tam taneli tahıllar, kuruyemişler en kaliteli kaynaklardır.
Coronavirüs ile ilgili genel sağlık önerilerine uymak bağışıklık sistemini güçlü tutmak için yapılacak en önemli adımdır. Ancak bu tedbirler yanında tüm vitamin ve minareler ile vücudumuzun bağışıklık sistemini güçlendirecek düzenli bir beslenme planı düzenlenerek takip edilmelidir. Unutulmamalıdır ki vücudumuzun dengesi için tüm vitamin ve minerallerden ihtiyaç miktarı kadar alınmalıdır. Bu nedenle bağışık sistemimizi kuvvetlendirmek maksadıyla doğal beslenmeyi kullanmak önemlidir. Uzman görüşü alınmadan takviye kullanımı yapılması istenmeyen sonuçlara sebebiyet verebilir. Bunun dışında bazı etkenler şunlardır:
- Günlük 2-3 litre arası su tüketilmelidir.
- Sigara içilmemelidir.
- Meyve-sebze-tam taneli ürünlerle beslenilmelidir.
- Gerekiyorsa doktor önerisiyle multivitamin takviyesi alınmalıdır
- Düzenli egzersiz yapılmalıdır.
- Stres seviyesi azaltılmalıdır.
- Probiyotik desteği alınabilir.
- Omega-3 takviyesi kullanılabilir.
- Fazla kilo verilmelidir.
- Yüksek kan basıncı düşürülmelidir.
- Alkol tüketilmemelidir.
- Yeterli uyku uyumaya dikkat edilmelidir. (6-8 saat arası)
- Eller sık sık yıkanmalı, yüz ile temas ettirilmemelidir.
Boyun Fıtığı Korkunuz Olmasın
Yaşlanan erkeklerde sağlık açısından problemler görülüyor. Bu konu hakkında açıklamalarda bulunan Tanfer Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Serkan Deveci, “Yaşlanan erkekte tek sorun prostat değil.” dedi.