
Gebelikten Korunmada Kadınlar ve Erkekler İçin Doğru Bilinen Yanlışlar
Ülkemizde gebelikten korunma ile ilgili bilgiler yaygın olarak bilinmemekte ve/veya uygulanmamaktadır. Türkiye’de her yıl 1.9 milyon gebelik gerçekleşmektedir. Bunların yaklaşık 500 bin kadarı (%26) istenmeyen gebeliklerdir. İstenmeyen gebeliklerin 350 bin kadarı ise maalesef küretajla sonuçlanmaktadır. Bu durum bizi ülkemizde aile planlaması ve gebelikten korunma yöntemlerinin yeterince bilinmediği ve doğru uygulanmadığı sonucuna götürmektedir. Yapılan araştırmalara göre ülkemizdeki kadınların ancak yarısı doğum kontrol yöntemlerini kullanmaktadır. Kullananların da büyük kısmı yanlış bilgiler nedeniyle hatalı kullanmakta ve sonuçta istenmeyen gebeliklerle karşılaşılmaktadır. Şimdi hep birlikte hem kadın hem de erkek için gebelikten korunma yöntemlerinde doğru bilinen yanlışları maddeler halinde inceleyelim.
Geri çekme yöntemi gebelikten korunmak için mutlak koruma sağlar.
Erkeğin spermlerini vajene bırakmamasına dayanan bu metodda korunma ancak %60 oranında gerçekleşir.
Takvim metodu gebelikten mutlak korunma sağlar.
Yumurtlama gününü hesaplayarak o günlerde ilişkiye girmemek esasına dayanan bu metotta da yanılma payı çok fazladır. Çünkü kadında yumurtlama günü çeşitli faktörlere bağlı olarak çok değişkenlik gösterir.
Doğum kontrol hapları çok fazla kilo aldırdığı için kullanılmamaktadır.
Bu bilgi tamamen yanlıştır. Doğum kontrolü haplarında vücutta su tutulmasını engelleyen ve kilo aldırmayan bazı maddeler vardır.
Doğum kontrol hapları vücutta tüylenme artışı yaptığı için kullanılmamaktadır.
Tamamen yanlış bir bilgidir. Birçok doğum kontrolü hapı içeriğindeki anti andojen (tüylenme azaltıcı) maddeler nedeniyle tüylenme tedavisinde kullanılmaktadır.
Doğum Kontrolü hapları sinirlilik ve depresyon yaptığı için kullanılmamaktadır.
Bu da yanlış bir bilgidir. Doğum kontrolü hapları menstürasyon öncesi görülen gerginlik ve depresyonun tedavisinde kullanılmaktadır.
Doğum kontrolü hapları kansere neden olur.
Bu da gerçeği yansıtmamaktadır. Doğum kontrolü haplarının meme kanseri riskini arttırmadığı kanıtlandığı gibi yumurtalık ve rahim kanserine karşı da koruyucu olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Doğum kontrolü hapları kısırlığa neden olur.
Bir başka yanlış bilgi daha. Haplar bırakıldıktan çok kısa bir süre sonra doğurganlık eski haline dönmektedir.
Doğum kontrol hapları erken menapoza sokar.
Hapları kullanırken adet kanamasının azalması, istenen ve beklenen bir durumdur. Haplar kesilince adetler normal şekline döner. Erken menapoz riski yoktur.
Emzirirken hamile kalınmaz.
Emzirirken salgılanan prolaktin hormonu yumurtlamayı engellerse de bu etki uzun süreli değildir. Doğumdan 40 gün sonra prolaktin seviyesinin değişimine bağlı olarak yumurtlama görülebilir. Bu nedenle emzirirken de korunmak gerekir.
Rahim içi araçlar (spiral) dış gebeliğe neden olur.
Dış gebelik riski spiral kullanmayanlarla aynıdır. Ancak rahim içi araç kullananlarda gebelik az görüldüğü için yüksek gibi algılanmaktadır.
Adet kanamaları fazla olanlar spiral kullanamazlar.
Bu da yanlış bir bilgidir. Adet kanaması fazla olanlar için kanamayı azaltan hormonlu spiraller geliştirilmiştir.

Türkiye, diş hekimliğinde dünya standartlarında en üst seviyeye ulaşmış bir ülkedir
Hekim kalitesinin gayet başarılı olduğu ülkemizde yurt dışından gelen yoğun taleplere cevap verebilen muhtelif kliniklere her şehrimizde sahip olmanın gururunu ve başarısını yaşıyorum.
Nihat Bey öncelikle okuyucularımız sizi tanıyabilir mi?
Nihat Tanfer; 1951 yılında Ankara’da doğdum. Merhum KBB mütehassısı Operatör Dr. M. Nedret Tanfer ve kendisi de hemşire olan annemin oğluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi İstanbul Işık Lisesi’nde tamamlayıp 1974 yılında Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden mezun oldum.
1975-1981 İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Diş Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Doktora (Dr. Med. Dent.)
1981 Estetik Ağız Cerrahı Merkezi (Tanfer Klinik) Kurucusu
1985 Accademia Italiana Degli Impianti (A.I.D.I)
1990 Dental Institute, University of Frankfurt International Cere Course
1989 International Hospital Diş Polikliniği Kuruculuğu-Bölüm Başkanlığı yaptım.
Diş doktoru olmaya nasıl karar verdiniz? İyi bir diş doktoru sizce nasıl olmalıdır?
Ben KBB doktoru olmayı düşünüyordum ama o zaman ki yaşam şartları ve benimle ilgili şartlar o kadar uzun bir ihtisas süreci olmadığından sadece hekimlik değil ne yazık ki. Diş hekimliğini 6 senede bitirip meslek hayatıma başlamamı uygun gördüm.
Amacım başından beri Ağız Diş ve Çene hastalıkları cerrahisi konusunda dünya standardında uygulamalar yapan bir klinik çalışması haline gelmekti. Bu amacımı bitirip mesleki doktoramı yaparak klinik kurdum. 1981 yılında Dr. Med. Dent. oldum.
Bence iyi bir diş doktoru etik kurallara riayet eden, hastasını kendi akrabası ve yakını gibi görme özelliğine sahip, dünyadaki ekonomik konjonktüre uygun hareket eden ve hijyen konusunda son derece dikkatli birisi olmak zorundadır.
YÖK kararı sonucu Doç. unv. vazgeçerek klinik açtım…
Bence iyi bir doktor etik kurallara riayet eden, hastasını kendi akrabası ve yakını görme özelliğine sahip, dünyadaki ekonomik koşullar ve hastanın ödeme limitleri konusunda son derece dikkatli olması gereken biridir.
Bunun yanı sıra kullanılan alet ve ekipmanların dünya standartlarına uygun ve kaliteli olması; uygulamaların o standarda tamamlayan bir hekim olmalıdır.
Ağız Diş ve Çene Cerrahisi uygulamaları nelerdir? Kliniğinizde hangi uygulamaları yapıyorsunuz?
Ağız Diş ve Çene Cerrahisi bir insanın ağız içerisindeki diş, diş eti, dil, damak içerisinde oluşmuş olan patolojik oluşumları ortadan kaldırmaya yönelik çalışan önemli bir branştır.
Bu uygulamalar içinde gömük diş çekimi, sinüs operasyonları, diş eti operasyonları, çene kemiğinde oluşmuş olan kist tümör oluşumları, çene kırıkları ve son zamanlarda uygulamasını yaptığımız 3 boyutlu kemik augmentasyonları Box Teknik operasyonu ile kliniğimizde 1985 yılından beri implant uygulamalarıyla birlikte yapılmaktadır.
Türkiye’de pek çok ilke imza atarak 1986 yılında ithalat dahi ilk implant uygulamasını yapınız, Türkiye’de şu anda Diş sağlığında son trendler hakkında bize göre öne çıkan neler?
Öncelikle her zaman daha göre diş hekimliğinde metalik olmayan, gerek alet ekipman noktasında gerekse de dolgu malzemesi uygulamaları açısından. Hekim kalitesi açısından seçici, bilinçli ve ne istediğini bilen hasta sayısı özellikle yurt dışı seyahatlerinin artmasıyla birlikte her geçen gün artmakta ve bu durum memnuniyet ve başarısını yaşıyorum.
Dünya’da da sayılı klinikte yapılan “BOX TECHNİQUE” operasyonu Türkiye’de sadece Tanfer Klinik’te sizin tarafınızdan uygulanmaktadır. Bu uygulama hakkında bilgi verir misiniz?
Box teknik operasyonu, 2012 yılında benim ve Dr. Andrea Menoni ile birlikte hazırlayıp geliştirdiğim bir operasyondur. Bu operasyonun özelliği üç boyutlu kemik yaparak, implant yapılamayan hastalarda sabit protez imkanı sunmak amacıyla hazırlanan, sadece PLA (polilaktik Asit) plaklar ile kemik duvarları oluşturulmakta, hastanın vücut proteini yurt dışından temin ederek kemik greftleri ile tüm uygulamalarda 1. günden; 6 ay sonrasında da bölge kaybı düzeltilerek implantın uygulanabilmesini mümkün hale getirmektedir.
Ancak sonrasında da implant uygulaması yapılacak hastalara kendilerinin sabit protez yapma imkanı doğmaktadır.
Uzun süreli sağlıklı dişler için neler yapılmalıdır?
Günde en az 2 kere diş fırçalanmalıdır. 6-8 ayda bir mutlaka doktor kontrolüne gidilmelidir. Gerekiyorsa diş taşı temizliği yapılmalıdır. Diş ipi kesinlikle çekilmelidir. Çekilmedikçe de hijyene özellikle dikkat edilmelidir.
Diş ipi kullanmama özensiz diş fırçalama sağlıksız beslenmeye dikkat edilmelidir.
Diş sağlığına verilen önem yurt dışına göre ülkemizde ne durumda?
Bundan önceki yıllar, son 50 seneyi göz önünde bulundurursak ağız sağlığına verilen önem, yapılmış olduğumuz TV programları ve insanların anladığı uygulamalarla görevi sadece şişeleme büyük ölçüde aşılmış durumdadır.
Genç meslektaşlarınıza neler tavsiye edersiniz?
Genç meslektaşlarım öncelikle çok ciddi bir teorik bilgi sahibi olmalı, ondan sonra da diş hekimliğinin bir üst çıta mesleği olduğunu bilmelidir. Sağlık ve beslenme klinikte belli bir süre eğitim almalarını ve manipülasyon kabiliyetlerini geliştirmesini tavsiye ederim.
Hasta ve Doktor arasındaki güvenin önemi sizce nedir?
Hastalar canlarını teslim edeceği doktorda belli özellikler arar. Bunların başında; doktorun tecrübesi, hastaya yaklaşımı, diyaloğu ve doktorun fiziki yapısı gelir. Bu yapıya göre tatlı bir doktorun izahının doğru olmasına göre hasta doktora itibar eder. Ancak ondan sonra yapılan işlemler doğru sonuçlar verir.
Bir Diş Doktoru olarak yapmayı planladığınız hedefleriniz var mı? Varsa nelerdir?
Bir diş doktoru olarak yapmayı planladığım bütün hedefleri gerçekleştirmiş olmanın verdiği mutluluk içerisindeyim.
Benden sonra devam edecek Tanfer Klinik, sabit kadrosuyla Dr. Cemile ERDEMİR ile beraber 20 senedir yönettiğimiz ve benden sonra da aynı disiplini ve aynı format içerisinde devam edecektir. Yetiştirdiğimiz ekip arkadaşlarımızın uzun yıllardır bizlerle beraber ve disiplinli olarak çalışmaya devam ediyorlar.
Tanfer Klinik’ten sonra kurduğumuz TANFER Hastanesi ve Tanfer Health & Aesthetic merkezimiz İstanbul’da çalışmalarına devam ediyor. Sağlık turizmi ile ülkemize döviz kazandırmaya devam ediyoruz. Bodrum’da inşaatını bitirmekle olduğumuz 3.000 m2 kapalı alana sahip TANFER Rehabilitasyon Merkezi’ni açmayı hedefliyorum. Herkesi hangi bir el olmadığında takdirde 2026 yılında dünya standartlarının üzerinde bir rehabilitasyon merkezini hem sağlık turizmine hem de ülkemize kazandırmayı planlıyorum.

USG (Ultrasonografi) Nedir? Ultrason Neden Çekilir?
Ultrasonografi, ses dalgaları kullanarak vücuttaki iç organları, damarları ve diğer yapıları görüntülemeye yarayan bir tanı yöntemidir. USG, non-invaziv (cilt altına müdahale gerektirmeyen) ve genellikle ağrısız bir işlem olup, vücuttan yansıyan ses dalgaları ile organların veya dokuların görüntülerini oluşturur.
USG, özellikle şu durumlar için kullanılır:
- Gebelik takibi ve bebeğin gelişimi
- Karın bölgesindeki organların (karaciğer, böbrekler, pankreas vb.) incelenmesi
- Tiroid bezinin incelenmesiKalp (ekokardiyografi) ve damar sisteminin değerlendirilmesi
- Kas-iskelet sistemi hastalıkları
- Kanser gibi anormal kitlelerin tespiti
Abdominal (Karın) Ultrasonografi: Karın İçi Organların Görüntülenmesi
Abdominal (karın) ultrasonografi, karın içindeki organları ve yapıları değerlendirmek için kullanılan invaziv olmayan bir prosedürdür. Karın ultrasonografi ile karın içi organlar incelenir. Latincesi de abdomen’dir.
Hazırlık ve İşlem Aşaması:
Tüm Batın Ultrason (USG) için hazırlık gereklidir. Karın bölgesine göre ikiye ayrılır: Üst Batın Ultrasonografi ve Alt Batın Ultrasonografi. İkisi birlikte yapılırsa ”Tüm Batın Ultrasonografi” adını alır.
Tüm abdomen ve üst abdomen-batın ultrasonundan önce, altı ile sekiz saat boyunca aç olmak gerekir. Hava veya gaz, ses dalgalarını önemli ölçüde bloke edebilir, bu nedenle aç olmak, karın organlarının görüntülenmesini engelleyebilecek bağırsak gazı şeklindeki tıkanıklıkları azaltır.
İşleme gelirken rahat, bol giysiler giyin. Muayene edilecek bölgedeki tüm giysi ve takıları çıkarmanız gerekebilir. İlaçlarınızı az miktarda su ile alabilirsiniz.
Ultrason İşlemi ve Sonrası:
Karın ultrasonu sırasında, kişi muayene masasında sırt üstü yatar. İşlem sırasında karnınıza az miktarda kayganlaştırıcı su bazlı hipoalerjenik bir ultrason jeli uygulanır. Ultrason probu gövdeye yerleştirilir ve istenen görüntüleri yakalayana kadar ilgili alan üzerinde ileri geri hareket ettirilir.
Batın US işlemi genellikle ağrısızdır. Ancak bölge hassas ise probdan dolayı hafif bir baskı veya ağrı hissedilebilir. Görüntüleme tamamlandığında, su bazlı şeffaf ultrason jeli silinir. Tipik bir ultrason muayenesinin tamamlanması yaklaşık 30-45 dakika sürer.
Hangi Organlar İncelenir ve Neden Gerekli Olabilir:
Tüm abdominal ultrason görüntüleme, bir dizi organı ve yapıyı değerlendirmek için yapılır. Karın ultrasonu, karın ağrısı, tekrarlayan kusma, anormal karaciğer veya böbrek fonksiyon testleri veya şişmiş bir göbek gibi semptomlardan endişe duyulduğunda istenir.

Rinoplasti hakkında bilmeniz gereken her şeyi biliyor musunuz?
Bu yazımızda size Rinoplasti (Burun Estetiği) hakkında kapsamlı bilgiler sunacağız
Rinoplasti, burnun şeklini değiştiren ameliyattır. Rinoplasti için motivasyon, burnun görünümünü değiştirmek, nefes almayı iyileştirmek veya her ikisi olabilir. Burun yapısının üst kısmı kemik, alt kısmı ise kıkırdaktır. Rinoplasti kemiği, kıkırdağı, cildi veya üçünü de değiştirebilir. Doktorunuzla öncelikle Rinoplasti’nin sizin için uygun olup olmadığı ve neler başarabileceği hakkında konuşun. Burun estetiğini planlarken cerrahınız diğer yüz özelliklerinizi, burnunuzdaki deriyi ve neyi değiştirmek istediğinizi dikkate alacaktır. Ameliyat için adaysanız, doktorunuz size özel bir plan geliştirecektir.
Rinoplasti Neden Yapılır?: Rinoplasti, burnunuzun boyutunu, şeklini veya oranlarını değiştirebilir. Bir yaralanmadan kaynaklanan deformiteleri onarmak, bir doğum kusurunu düzeltmek veya bazı nefes alma zorluklarını iyileştirmek için yapılabilir.

Rinoplasti’nin Riskleri Nelerdir?: Herhangi bir büyük ameliyatta olduğu gibi Rinoplasti, kanama, enfeksiyon, anesteziye karşı olumsuz bir reaksiyon gibi riskler taşır. Rinoplasti’ye özgü diğer olası riskler arasında burnunuzdan nefes almada zorluk, burnunuzun içinde ve çevresinde kalıcı uyuşukluk, düzensiz görünen bir burun olasılığı, kalıcı olabilecek ağrı, renk değişikliği veya şişlik, yara izi, septumda bir delik (septal perforasyon) ve ek ameliyat ihtiyacı olabilir. Bu risklerin sizin için nasıl geçerli olduğu konusunda doktorunuzla konuşmanız gerekir.
Rinoplasti ameliyatına hazırlanma süreci nasıldır?
Tıbbi geçmişiniz: Ameliyat motivasyonunuz ve hedefleriniz, burun tıkanıklığı geçmişi, ameliyatlar ve aldığınız ilaçlar da dahil olmak üzere tıbbi geçmişiniz önemlidir. Hemofili gibi kanama bozukluğunuz varsa Rinoplasti adayı olamayabilirsiniz.
Fiziki muayene: Kan testleri gibi laboratuvar testleri de dahil olmak üzere tam bir fiziki muayene demektir. Yüz özelliklerinizin ve burnunuzun içi ve dışı incelenir. Cildinizin kalınlığı veya burnunuzun ucundaki kıkırdağın gücü gibi fiziksel özelliklerinizin sonuçlarınızı nasıl etkileyebileceğini belirlemesine yardımcı olur. Fizik muayene, Rinoplasti’nin nefesiniz üzerindeki etkisini belirlemek için de kritik öneme sahiptir.
Beklentileriniz hakkında bir görüşme: Doktorunuzla motivasyonlarınız ve beklentileriniz hakkında konuşmalısınız. Rinoplastinin sizin için neler yapabileceğini ve yapamayacağını, sonuçlarınızın ne olabileceğini açıklayacaktır.
Rinoplasti Ameliyatı: Gıda ve İlaçlar Ameliyattan iki hafta önce ve sonra aspirin veya ibuprofen (Advil, Motrin IB, diğerleri) içeren ilaçlardan kaçının. Bu ilaçlar kanamayı artırabilir. Yalnızca doktorunuz tarafından onaylanan veya reçete edilen ilaçları alın. Ayrıca bitkisel ilaçlardan ve reçetesiz satılan takviyelerden kaçının. Sigara içiyorsanız, sigarayı bırakın. Sigara içmek ameliyattan sonra iyileşme sürecini yavaşlatır ve enfeksiyon kapma olasılığınızı artırabilir.
Rinoplasti ameliyatı sırasında
Rinoplasti, ameliyatınızın ne kadar karmaşık olduğuna ve doktorunuzun tercihine bağlı olarak sedasyon veya genel anestezi ile lokal anestezi gerektirir. Hangi anestezi tipinin sizin için en uygun olduğunu ameliyattan önce doktorunuzla görüşün. Rinoplasti, kapalı yöntemle yapılabileceği gibi burnunuzun içinden veya burnunuzun tabanında, burun delikleriniz arasında küçük bir dış kesi (kesi) ile de yapılabilir. Doktorunuz muhtemelen cildinizin altındaki kemik ve kıkırdağı yeniden ayarlayacaktır. Doktorunuz, ne kadar çıkarılması veya eklenmesi gerektiğine, burnunuzun yapısına ve mevcut malzemelere bağlı olarak burun kemiklerinizin veya kıkırdağınızın şeklini çeşitli şekillerde değiştirebilir. Küçük değişiklikler için doktorunuz burnunuzun derinliklerinden veya kulağınızdan alınan kıkırdağı kullanabilir. Daha büyük değişiklikler için doktorunuz kaburganızdan kıkırdak, implantlar veya vücudunuzun diğer bölgelerinden kemik kullanabilir. Bu değişiklikler yapıldıktan sonra cerrah burun derisini ve dokusunu geri yerleştirir ve burnunuzdaki kesileri diker.
Burnun iki tarafı (septum) arasındaki duvar bükülmüş veya eğri (sapmış) ise cerrah nefes almayı iyileştirmek için bunu düzeltebilir.
Rinoplasti ameliyatı sonrasında
Ameliyattan sonra, kanamayı ve şişmeyi azaltmak için başınızı göğsünüzden daha yükseğe kaldırarak yatakta dinlenmeniz gerekir. Ameliyat sırasında şişlik veya burnunuzun içine yerleştirilen atellerden dolayı burnunuz tıkalı olabilir. Çoğu durumda, iç pansumanlar ameliyattan sonra bir ila yedi gün boyunca yerinde kalır. Doktorunuz ayrıca koruma ve destek için burnunuza bir atel bantlar. Genellikle bir hafta sonrasında ateller alınır. Ameliyattan birkaç gün sonra veya pansuman çıkarıldıktan sonra hafif kanama, mukus ve eski kanın drenajı yaygındır. Doktorunuz drenajı emmek için burnunuzun altına bir “damlama pedi” bantla yerinde tutulan küçük bir gazlı bez parçası yerleştirebilir. Gazlı bezi doktorunuzun önerdiği şekilde değiştirin. Damlama pedini burnunuza sıkıca koymayın. Kanama ve şişme olasılığını daha da azaltmak için ameliyattan sonraki birkaç hafta boyunca şu önlemlere uymanız gerekebilir:
– Aerobik ve koşu gibi yorucu aktivitelerden kaçının.
– Burnunuzda bandaj varken duş almak yerine banyo yapın.
– Burnunuzu sümkürmeyin.
– Kabızlığı önlemek için meyve ve sebzeler gibi yüksek lifli yiyecekler yiyin. Kabızlık, ameliyat bölgesine baskı uygulayarak gerilmenize neden olabilir.
– Gülümseme veya gülme gibi aşırı yüz ifadelerinden kaçının.
– Üst dudağınızın hareketini sınırlamak için dişlerinizi nazikçe fırçalayın.
– Önden bağlanan giysiler giyin. Gömlek veya kazak gibi giysileri başınızın üzerine çekmeyin.
– Ayrıca burnunuza baskı yapmamak için ameliyattan sonra en az dört hafta boyunca burnunuza gözlük veya güneş gözlüğü koymayın. Burnunuz iyileşene kadar yanak desteklerini kullanabilir veya gözlüğü alnınıza bantlayabilirsiniz.
– Dışarıdayken, özellikle burnunuzda SPF 30 güneş koruyucu kullanın. Çok fazla güneş, burnunuzun derisinde kalıcı düzensiz renk bozulmasına neden olabilir.

Burun ameliyatından sonra iki ila üç hafta boyunca göz kapaklarınızda geçici şişlik veya siyah-mavi renk değişikliği olabilir. Burun şişmesinin çözülmesi daha uzun sürer. Tuz kullanımını sınırlamak, şişliğin daha hızlı yok olmasına yardımcı olacaktır. Ameliyattan sonra burnunuza buz veya soğuk torba gibi şeyler koymayın. Ameliyat olsanız da olma-sanız da hayatınız boyunca burnunuz değişir. Bu nedenle, “nihai sonucunuzu” ne zaman elde ettiğinizi söylemek zordur. Ancak şişliklerin çoğu bir yıl içinde geçer.
Rinoplasti ameliyatı sonuçları
Burnunuzun yapısındaki çok küçük değişiklikler (genellikle milimetre olarak ölçülür) burnunuzun görünümünde büyük bir fark yaratabilir. Çoğu zaman deneyimli bir doktor ikinizin de memnun kalacağı sonuçları alabilir. Ancak bazı durumlarda, küçük değişiklikler yeterli değildir. Doktorunuz daha fazla değişiklik için ikinci bir ameliyat yapmaya karar verebilir. Bu durumda, takip ameliyatı için en az bir yıl beklemeniz gerekir, çünkü bu süre zarfında burnunuzda değişiklikler olabilir.

HAMİLELİKTE DİŞLER ZARAR GÖRÜR MÜ?
Hamilelik, bir kadının yaşamında önemli bir dönemdir ve vücutta bir dizi değişiklikle birlikte gelir. Bu değişiklikler sadece fizyolojik değil, aynı zamanda diş sağlığını da etkileyebilir. Hamilelik sırasında hormonal değişiklikler, ağız hijyeni alışkanlıkları ve diyet gibi faktörler, dişlerin ve diş etlerinin sağlığı üzerinde etkili olabilir. Bu nedenle, hamilelik döneminde diş sağlığına özel bir dikkat göstermek gerekir.
Gebeliğin ikinci ve üçüncü trimesterlerinde, diş etlerinde kanama ve hassasiyet sık görülebilir. Bu durum, gebelik gingivitisi olarak adlandırılır ve diş eti hastalıklarının başlangıcı olabilir. Gebelik gingivitisi, hormonal değişiklikler nedeniyle diş etlerindeki bakteri birikimini artırabilir ve bu da diş eti hastalıklarına yol açabilir.
Hamilelik sırasında mide ekşimesi, kusma ve mide yanması gibi sindirim sorunları da yaygındır. Bu durumlar, ağızda asit birikimine neden olabilir ve diş minesinin erozyonuna yol açabilir. Asit erozyonu, dişlerin mine tabakasının zayıflamasına ve çürük oluşum riskinin artmasına neden olabilir. Bu nedenle, hamilelik sırasında mide rahatsızlıklarıyla başa çıkmak için alınan önlemler, diş sağlığını da korumak için önemlidir.
Hamilelik döneminde diyet de diş sağlığını etkileyebilir. İştah değişiklikleri, özellikle tatlı veya asitli yiyeceklerin tüketiminde artışa neden olabilir. Bu tür yiyeceklerin aşırı tüketimi, diş çürüğü riskini artırabilir. Hamilelik sırasında sağlıklı bir diyet benimsemek, diş sağlığını korumak için önemlidir. Yeterli miktarda kalsiyum ve diğer minerallerin alınması, diş minesinin güçlendirilmesine ve çürük oluşumunun önlenmesine yardımcı olabilir.
Hamilelikte diş sağlığını korumanın bazı basit adımları vardır. İlk olarak, düzenli olarak diş fırçalamak ve diş ipi kullanmak önemlidir. Bu uygulamalar, dişlerdeki plak birikimini azaltarak diş çürüklerini ve diş eti hastalıklarını önlemeye yardımcı olabilir. Ayrıca, diş hekimi kontrollerini düzenli olarak yapmak, diş sağlığını korumak için önemlidir. Hamilelik sırasında diş bakımı için güvenli olduğu kabul edilen tedavilerin yapılması gerekmektedir.
Sonuç olarak, hamilelikte dişlerin zarar görmesi mümkündür ancak doğru önlemler alınarak bu risk azaltılabilir.

DİYABET DİŞLERİ ETKİLER Mİ?
Diyabet Nedir?
Diyabet, insan vücudunun kan şekeri seviyelerini düzenleyemediği bir metabolik bozukluktur. Bu hastalık, kan şekerinin yüksek seviyelerde kalmasıyla karakterizedir ve uzun vadede bir dizi sağlık sorununa yol açabilir. Diyabetin vücuttaki etkileri geniş kapsamlıdır ve sadece kan şekeri seviyelerini değil, aynı zamanda diğer organları ve sistemleri de etkiler. Bunlardan biri de diş sağlığıdır.
Diyabet’in Diş Sağlığı Üzerine Etkileri
Diyabetin diş sağlığı üzerindeki etkilerini anlamak için, öncelikle bu hastalığın diş etleri, diş minesini ve ağız içindeki diğer dokuları nasıl etkilediğini incelemek önemlidir. Diyabetin en yaygın şekli olan Tip 2 diyabet, vücudun insülini etkili bir şekilde kullanamadığı durumlarda ortaya çıkar. Yüksek kan şekeri seviyeleri, ağız içinde bakteri oluşumunu artırabilir ve diş eti hastalıklarına yol açabilir. Ayrıca, diyabetin neden olduğu azalmış tükürük akışı, ağızda daha fazla bakteri birikmesine ve çürük oluşumuna katkıda bulunabilir.
Yüksek kan şekeri seviyeleri, diş minesinin zayıflamasına ve çürük oluşum riskinin artmasına yol açabilir. Ağız kuruluğu, Tip 2 diyabetin sık görülen bir semptomudur ve tükürük üretimini azaltabilir. Bu da, diş minesinin koruyucu etkisini azaltarak diş çürüklerine neden olabilir.
Diyabet ayrıca diş eti hastalıklarının (periodontal hastalıkların) riskini de artırır. Yüksek kan şekeri seviyeleri, diş etlerindeki enfeksiyon riskini artırabilir ve periodontal hastalıklara neden olabilir veya mevcut olanları şiddetlendirebilir. Periodontal hastalık ilerlediğinde, diş etlerinde kanama, diş eti çekilmesi ve hatta diş kaybı gibi ciddi sonuçlar ortaya çıkabilir. Ayrıca, diyabetin bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri nedeniyle, diş eti hastalıklarının iyileşme süreci de gecikebilir.
Diyabetin diş sağlığı üzerindeki etkilerini önlemek veya en aza indirmek için bir dizi önlem alınabilir. İlk olarak, düzenli diş fırçalama, diş ipi kullanma ve ağız gargarası kullanma gibi iyi bir ağız hijyeni alışkanlıklarının benimsenmesi önemlidir. Bu uygulamalar, ağız içindeki bakteri birikimini azaltarak diş eti hastalıklarının riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Ayrıca, düzenli diş hekimi kontrolleri ve profesyonel diş temizlikleri, diş sağlığını korumak için önemlidir.
Diyabet hastaları için kan şekeri seviyelerini kontrol altında tutmak da hayati önem taşır. Stabilize bir kan şekeri seviyesi, diş sağlığını korumak için önemlidir çünkü yüksek kan şekeri seviyeleri diş eti hastalıkları riskini artırabilir. Sağlıklı bir diyet, düzenli egzersiz ve düzenli ilaç kullanımı, kan şekeri seviyelerinin kontrol altında tutulmasına yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, diyabetin diş sağlığı üzerinde önemli etkileri vardır. Yüksek kan şekeri seviyeleri, diş eti hastalıkları, diş çürükleri ve diş minesinde değişikliklere neden olabilir. Ancak, düzenli ağız hijyeni alışkanlıkları ve kan şekeri seviyelerinin kontrol altında tutulması gibi önlemler alarak, bu etkiler azaltılabilir veya önlenebilir. Diyabet hastaları için, diş sağlığına gereken özeni göstermek, genel sağlık ve iyi yaşam kalitesinin bir parçasıdır.

HEMOROİD NEDİR?
Hemoroidal damarlar, anatomik olarak makat çıkışında ve rektumun alt kısmında yer alan kan damarlarıdır. Her insanda bulunan bu kan damarlarının genişlemesi ve yastıkçık şeklinde şişkin hâl alması durumuna ise hemoroid ya da basur hastalığı denilir.
HEMOROİD (BASUR) BELİRTİLERİ NELERDİR?
4 evrede belirtiler gösteren hemoroidin her evresi bir önceki evredeki belirtileri sürdürür. Anüs bölgesinde ödem, ele gelen kitle(meme) ve şişlik yanı sıra:
Basur belirtileri arasında;
1. evrede makatta ve/veya dışkıda kanama
2. evrede anüs bölgesinde kaşıntı, ağrı
3. evrede akıntı, ıslaklık hissi,ağrı ve kanama
4. evrede ağrı, sızlama ve kanama basurun en yaygın belirtileridir.
HEMOROİD (BASUR) TÜRLERİ NELERDİR
Üç farklı hemoroid türü bulunmaktadır. Basur çeşitleri şu şekilde sıralanabilir:
1. İç hemoroidler nedir?
Rektumun (kalın bağırsağın son kısmı) içinde bulunur. Ağrısızdırlar ancak kanama eğilimi göstermektedir.
2. Prolapsus hemoroidler nedir?
Diğer basur çeşitlerine göre daha şiddetli ve ağrılı bir iç hemoroid şeklidir. Damarlar, tuvalete gittikten sonra anüsün içinden geçerek vücuttan dışarı sarkmaktadır. (Evre 3-4 )
3. Dış hemoroidler nedir?
Anüs çevresindeki derinin altında küçük kanamalar meydana gelebilir. Oluşan sert topaklar dış hemoroid olarak adlandırılmaktadır.
HEMOROİD HASTALIĞI NE İLE KARIŞIR ?
En çok bu bölgenin yaygın bir hastalığı olan Fissür Anal ile karışmaktadır. Daha az sıklıkla Fistül Anal benzeri semptomlar verebilir.
Hemoroid Nasıl Tedavi Edilir?
Hafif ve kolay def-i hacetin sağlanması hemoroidden korunmayı sağlayabilir. Çünkü en büyük etken kabızlıktır. Özellikle protein tüketimi özellikle de et tüketimi azaltılmalıdır. Egzersiz mutlaka yapılmalıdır. Bol su içilerek, baharatlı yiyeceklerden, alkolden uzak durularak, egzersiz yapılarak,bol sebze ve meyve tüketilerek, kırmızı etten uzak durarak hemoroid riski azaltılabilir. Aktif bir hayatınız olmalı, obezite ve uzun süreli oturmaktan uzak durmalısınız.
HEMOROİD NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Kişinin hayat kalitesinin düşmesine neden olan hemoroid ilaçla, girişimsel tedavi yöntemleriyle ve/veya cerrahi operasyonla tedavi edilebilir.
Birinci ve ikinci evrede olan hemoroid vakaları için tercih edilen ilaçlı tedavi yöntemlerinde kortizon içerikli pomatlar, kabızlığın önlenmesi, ağrıyı azaltmaya yönelik analjezik kremler, kan dolaşımını düzenlemeye yardımcı diğer ilaçlar kullanılır. İlaçlara ek olarak, ılık suya oturma banyosu da önerebilir.
Girişimsel tedavi yöntemlerinden biri olan skleroterapi, halk arasında iğne tedavisi olarak da bilinir. Skleroterapi yönteminde ilaç, direkt olarak hemoroid dokusunun içinde bulunan damarlara enjekte edilir.
Bant ligasyonu ya da bantla boğma yönteminde tedavi birkaç seansta yapılır. Hemoroid oluşumunun boyun kısmı bantla boğularak hemoroidin düşmesi sağlanır.
Lazerle yakma tekniği de bir diğer girişimsel tedavi yöntemidir. Bir seansta yapılan lazerle tedavi yönteminde damar yumağının kapanması hedeflenir.
Cerrahi yöntem ameliyatı yapacak hekime göre değişebilir. En çok kullanım yöntemi Ligasyon Eksizyondur.
HEMOROİD TEKRARLAR MI?
Mevcut hemoroid ameliyatla düzeltilse bile hastalığın tekrarlama potansiyeli vardır. Ameliyat uygulanan hastalarda %1,5-15 arasında, ameliyat uygulanmayanlarda %10-50 oranında tekrarladığı (nüks) bilinmektedir. Nüks nedenleri arasında;
- Ameliyat sırasında uygulanan cerrahi teknik,
- Kabızlığın devam etmesi,
- Hastanın yaşam şeklini değiştirmemesi, devamlı oturması
- Beslenme alışkanlıklarının düzeltilmemesi sayılmaktadır.

Kupa Tedavisi (Cupping) ve Hacamat
Kupa tedavisi(cupping) ve hacamat son yıllarda dünyada ve ülkemizde yaygınlaşmıştır ve popüler tamamlayıcı ve geleneksel tıp tedavi yontemlerinden biri olmuştur.binlerce seneden beri kullanılan ve etkili detoks yontemlerinden biri olarak kabul edilmektedir.ayrıca bağışıklığın güçlendirilmesi, lenf drenajın düzenlenmesi, kemik ve kas ağrılarının azalması, fibromiyalji ve diğer romatizmal hastalıkların tedavisi,uyku kalıtesinin artması,bazı cilt hastalıkların tedavisi için de kullanılmaktadır.aktif sporcularda kas yorgunluğu ve hasarın giderilmesi, kas esnekliğin arttırılması ,spor yaralanmaların hızlı iyileşmesinde yararlı olduğunu gösteren çalışmalar yayınlanmıştır.islam dinimizde de hacamatın yeri zaten bilinmektedir.
Kupa tedavisi genel olarak yaş kupa(hacamat) ve kuru kupa tedavisi olarak kullanılmaktadır. Cilde negatif basınç uygulayarak cilt altı dokularda kan ve lenf akımını düzenler, hücrelerin toksik atıklarını dolaşımdan uzaklaştırır (hacamatta kan alma yolu ile komple vucut dışına atılmaktadır),sinir uçlarının uyarısı ile nörohumoral ve kimyasal maddelerin (nitrik oksit,serotonin,histamin,endorfin) salınmasını tetikler.
Getat yönetmenliğine göre kupa tedavisi ve hacamat endikasyonları :
- Detoks
- Kas –iskelet ağrılar
- Fibromiyalji
- Baş ağrısı(migren)
- Bağışıklığın güçlendirmesi
- Uyku bozuklukları
- Selülit
- Akne
Uzm.Dr.Bahtişen SÖNMEZ
İç Hastalıkları Uzmanı

Akupunktur Tedavisi Nasıl Uygulanır? Faydaları!
Akupunktur, vücut yüzeyindeki bazı noktaların iğnelenmesi ile hastalıkların tedavi etme tarzıdır.
Akupunktur latince kökenli bir kelimedir ve iğne anlamına gelen ‘’Acus’’ ve batırmak anlamındaki ’’Punctus’’ kelimelerin bir araya getirilmesi ile oluşmuştur.
Sağlık bakanlığın da onayladığı ve geleneksel ve tamamlayıcı tıbın en çok kullanılan tedavi yöntemidir.
Vücudumuzu saran enerji kanalların üzerinde bulunan özel noktaların iğne ile uyarılması sonucu ilgili sinir uçları ve organların rahatsızlıkları giderilmekte ve tedavi edilmektedir. Akupunktur iğneleri özel imal edilmiş, steril ve tek kullanımlıktır. Genel olarak 2 bölgeye yapılmaktadır. Vücut akupunkturunda iğneler seans sonrası çıkarılmaktadır, kulak akupunkturunda iğneler 2 haftaya kadar kalabiliyor.
Akupunkturun kullanıldığı rahatsızlıklar:
– Baş ağrısı ve migren
– Vertigo
– Kas-eklem ağrıları
– Alerjiler
– Depresyon, anksiyete tedavisi
– Sigara bırakma
– İştah ve kilo kontrolü
Uzm.Dr.Bahtişen SÖNMEZ
İç Hastalıkları Uzmanı

Maymun çiçeği nedir, ne kadar yaygın?
İlk başlarda 1950’lerde Orta Afrika’da görünmüştür maymun çiçeği, nadir görülen bir virüstür. Çiçek hastalığına benzeyen bir hastalığa neden olmaktadır.
fakat maymun çiçeği geçiren kişilerde hastalık daha hafif geçiyor ve uzmanlar bu gibi durumlarda bulaşma olasılığının daha düşük olduğunu söylüyor.
Virüs genellikle tropik yağmur ormanlarının yakınında olan Batı Afrika ülkelerinde görülüyor. Virüsün, Batı Afrika ve Orta Afrika olmak üzere iki tane görüldüğü bölge vardır.
Maymun çiçeği belirtileri neler?
Virüsün ilk belirtileri vücut ateşi, başta bir ağrı, vücutta kaşıntılı kabartı, sırtta ağrı, ve bendende halsizlik olarak görülür.
Ateş düştükten sonra, genel olarak yüzde başlayarak ve daha sonra vücudun diğer bölgelerine, çoğunlukla avuç içlerine ve ayak tabanlarına yayılan bir döküntü, pullanma gelişebiliyor.
Çok kaşıntılı yapabilen döküntü değişip bir kabuk oluşturuyor ve farklı aşamalardan geçtikten sonra kayboluyor. Yaraları vücutta iz bırakabiliyor.
Sağlık Bakanlığı’na göre pullanmalar hastalığın yüzde 95’inde suratta, yüzde 75’inde de el ve ayaklarda meydana gelebiliyor.
Virüs genellikle kendiliğinden yok oluyor ve hastalık 14 ila 21 gün sürebiliyor.
Ancak virüsün kuluçkalama süresi fazla olduğu için virüsü taşıyanlar insanlar bu zaman zarfında farkında olmadan bulaştırabiliyor. Sağlık Bakanlığı’na göre kuluçka zamanı genel olarak temastan sonra 6-14 gün arasında değişiyor.
Maymun çiçeği nasıl bulaşır?
Virüs, maymun çiçeğine yakalanmış başka bir kişiyle yakın temas halinde bulaşabiliyor. Virüs vücuda temastan, solunumdan, gözden, burun veya ağız yoluyla olarak girebiliyor. Cinsel ilişki sırasında direk temas yoluyla da bulaşabiliyor.
Virüs ayrıca bulaştığı maymunlar, fareler ve sincaplar gibi hayvanlardan aynı zamanda yatak takımı ve giysi gibi nesnelere temas yoluyla yayılabiliyor.
Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı maymun çiçeği rehberine göre virüs en çok erkeklerde görülüyor.
Dünya genelinde virüse yakalanmış kadın ve çocuk sayısı artış gösterse de erkekler en büyük virüs taşıyan grup olmaya devam ediyor. İngiltere’deki vakaların yüzde 99’unu erkekler oluşturuyor.