Boyun Fıtığı Korkunuz Olmasın
Yaşlanan erkeklerde sağlık açısından problemler görülüyor. Bu konu hakkında açıklamalarda bulunan Tanfer Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Serkan Deveci, “Yaşlanan erkekte tek sorun prostat değil.” dedi.
Koronavirüs ve Cinsel Hayat
Koronavirüs pandemisi nedeniyle tüm dünyada virüsün yayılmasını engellemek amacı ile minimal temas, evden çıkmama gibi tedbirler alındığını biliyoruz. Peki ya cinsel hayat, cinsel perhize mi girmek lazım? Bu konuyu gözden geçirmekte fayda var;
COVID-19 enfekte öksüren aksıran kişi ile yaklaşık 2 metre altında bir mesafede temas ile geçebiliyor. Virüs direkt olarak mukoza ve tükürük teması ile de geçebiliyor.
Koronavirüs ile ilgili çözülemeyen birçok konu bulunmaktadır. Virüsün enfekte kişinin feçesinde yani dışkısında tespit edilebildiğini biliyoruz. Ancak koronavirüs ejekülatta yani semende ve vajinal sıvıda ise tespit edilememiş yani bulunmuyor.
Koranavirüs mastürbasyonla yeni kendi kendine tatmin yolu ile geçmez. Yine de öncesinde ve sonrasında en az 20 saniye süreyle elleri yıkamakta fayda var.
En güvenli seks partneri birlikte yaşadığınız eşiniz veya partnerinizdir. Birlikte yaşadığınız kişi ile yakın temastan kaçınmayınız. COVID-19 un yayılmasını önlemek için en ideal ortam eşinizle birlikte yaratacağınız küçük bir doğal çevre oluşturmaktır.
Bu dönemde çok eşli cinsel yaşam, internet ortamından bulunan daha önce tanımadığınız yabancı biri ile temastan özellikle kaçınılmalıdır.
COVID-19 özellikle öpücük ile geçmektedir. Yaratacağınız küçük doğal çevre dışında biri ile öpüşmekten kesinlikle kaçınınız. Virüsün dışkıda bulunması nedeniyle anal sekse özellikle dikkat edilmelidir. Kondom ve dental bariyer dışkı ve tükürük yoluyla bulaşmayı önlemde etkili olabilir.
Öncesinde ve sonrasında sabunla en az 20 saniye ellerin yıkanması her zaman olduğundan daha da önemlidir. Seks sırasında kullanılan çamaşırlar ve varsa aletler sıcak suda yıkanmalıdır. Pornografi veya sohbet amaçlı ortak kullanılan dizüstü bilgisayar ekranları veya akıllı telefon ekranları özenle temizlenmelidir.
Siz veya partnerinizde ateş, öksürük, boğaz ağrısı, nefes darlığı gibi belirtiler başlarsa seks ve öpüşmekten kaçınınız. Eşinizde veya sizde diyabet, KOAH, kanser gibi bağışıklık sistemini zayıflatan kronik hastalıklar varsa bu dönemde seksten kaçınmanız yararlı olacaktır.
Sadece koronavirüs değil HIV ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklardan ve istemeyen gebeliklerden korunmak için kondom kullanmayı alışkanlık haline getiriniz.
Prof. Dr. Serkan Deveci
Üroloji Uzmanı
COVID-19 Hakkında dikkat edilmesi gerekenler
Sadece Klinik Değil, Ülke de Kazanıyor
Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı Dr. Nihat Tanfer, hem yurtiçinde hem de yurtdışında yürüttüğü çalışmaların tek bir amacı olduğunu söyledi: “Türkiye’yi ağız ve diş sağlığı alanında bir numara yapmak!”
Sağlık turizminin iyice ivme kazandığı bugünlerde, sadece Arapları değil, Avrupalı hastaları da Türkiye’ye getirmeyi başaran Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı Dr. Nihat Tanfer, implant alanındaki yeni çalışmasıyla ülke ekonomisine katkı sağlıyor.
– En son yaptığımız röportajda Levent’teki merkezinizin açılışını yapacaktınız… O günden bugüne neler oldu?
Levent’teki estetik merkezimiz açıldı. Medikal ve estetik cerrahi alanlarında hizmet veriyoruz. Anlaşmalı olduğumuz hekimler var. Nişantaşı’ndaki diş merkezimize gelen hastalar, saç ekimi ve botoks gibi hizmetler için de yardım istiyordu. Yeni mekanımızı hayata geçirme planımıza bu yoldan çıktık. Bu, aynı zamanda sağlık turizminin tamamlayıcı bir unsuru.
Beş yıldır sağlık turizmi yapıyoruz ve bazı alanlarda eksik kalıyorduk. Şimdi o eksiğimizi tamamladık. Portföyümüze kilo vermeyi, sporu ve nefes terapisini de ekledik. İstanbul gibi yoğun bir metropolde, insanlar her dakika stres altında. Nefes terapisiyle 30-45 dakika boyunca kafasını boşaltabilir. Egzersiz de aynı şekilde, bir saat pilates yaparak deşarj olabilir. Ardından bir de masaj hediye ediyoruz. Hastaların porselen veya kronları hazırlanırken, keyifli vakit geçirmelerine yardımcı oluyoruz. Bu konsepti Bodrum’a da taşıyacağız.
– Detay verebilir misiniz?
Ekim 2018’de ilk kazmayı vuracağız. Hem bir butik otel hem de wellness ve sağlık merkezi yapacağız. Hedef kitlemiz, İngilizler çünkü Bodrum’u seviyorlar. Tatillerini bu otelde yapıp, bir yandan da ihtiyaç duydukları tedavi ve bakımları yaptıracaklar. Böylece ailelerinden ayrılmadan, ek zaman ayırmaya gerek kalmadan, tatil süreci içinde yenilenecekler. Küçük bir butik otel ama bir zincirle oturup, konuşacağız. Hastanın 10 porselen dişi yapılıyorsa, 10’unu da aynı gün hazırlıyoruz. Gerek laboratuar gerekse ekip olarak bunu yapabilecek donanıma sahibiz.
– Sağlık turizminde ne durumdayız?
Araplar’ın Türkiye’ye gelmeleri iyi bir şey. Bu, gerek konsept gerek zihniyet, gerekse de hekim kalitesi açısından ne kadar iyi olduğumuzu gösteriyor. Çok iyi hizmet alıyorlar. Sadece onlar değil, Avrupa ülkelerinden gelenler de var. Kendimizi kanıtlamamız gereken yerler, Avrupa, Amerika, Kanada ve Avusturalya… Amacımız, Almanya, Fransa ve İngiliz vatandaşlarını buraya getirmek. Avrupa’da insanlar çok büyük paralar kazanmıyor. Doktora ulaşma ve randevu alma süreleri çok uzun. Sigorta sorunları var. Onlar da sağlık turizmi için maddi ve manevi anlamda iyi karşılandıkları yerleri tercih ediyorlar. En kısa zamanda en iyi hizmeti en kaliteli şekilde nasıl verebiliriz? Bunu çözdüğümüzde, insanlar Türkiye’ye gelecektir. Fiyat dengesini iki ülke çok iyi kullanıyor, Macaristan ve Romanya… AB ülkesi oldukları için bazı sigortaların orada geçerlilikleri var, bu yüzden hasta potansiyelleri büyük. Tedavilerini yaptırıp, dönüşte ülkelerinden sigorta ödemelerini alıyorlar.
Ekip olarak bunu bir sene araştırdık ve şu kanaate vardık: Tedavi ücretlerini öyle bir seviyeye çekelim ki, insanlar Macaristan ya da Romanya’ya değil, Türkiye’ye gelsin. Amacım, ülkemizi ağız ve diş sağlığı konusunda bir numara yapmak. Yani memleket meselesi.
Fiyatları öyle bir ayarladık ki, dünyada eşi yok. İki ay için denemek istedik ama o kadar yoğun talep gördü ki, devam ediyoruz. İtalya’da yıllardır birlikte çalıştığımız fabrikayla görüştüm. Onlara projemi anlattım. AB’de kullanılan en kaliteli implantı tercih ederek, fiyatları bir yerde sabitlememiz gerektiğini söyledim. Dünyadaki en zor şey, İtalyanlar’la pazarlık etmek! Tabii tartıştık ama başardık. Ülkeye ciddi bir katkı sağlayabileceğimize inanıyorum. Yani sadece klinik kazanmıyor, Türkiye de kazanıyor.
– Nedir bu kampanya?
İmplantta Macaristan’dan daha iyi fiyat vererek, hastaların Türkiye’ye gelmesine yardımcı oluyoruz. Program kapsamında; hastayı havaalanından alıp, oteline yerleştiriyoruz. Otel masrafı belirli bir rakamı aştıysa, ödemesini biz karşılıyoruz. Gerekiyorsa, önümüzdeki aydan itibaren uçak paralarını da vereceğiz. Macaristan’a gitmeyin, çünkü Türkiye hem iyi hem de başarılı…
‘Ekip olarak daha ilerideyiz’
“Bu yıl İspanya, Madrid’de düzenlenen FDI Dünya Dişhekimliği Kongresi Konferansı’na kalabalık bir ekip olarak gittik. Orada iki şeyden çok gurur duydum. Biri, üniversite son sınıftaki diş hekimliği öğrencilerinin yoğun katılımıydı. Bu, ülkemizin geleceği ve ileriye dönük çalışmaları açısından çok önemli. İkincisi, Tanfer Klinik olarak yaptığımız uygulamaları, dünyada yapılanlardan daha ileride bulduk. Bizim rutinde sık tercih ettiğimiz işlerin daha ilkellerini çok önemli ve yeniymiş gibi anlattılar. Yıllardır hem otojen hem de halojen greftleri, yani hastanın kendisinden alınıp kullanılan veya hayvandan elde edilen kemikleri kullanıyoruz.
Tıpta yenilikler her 50 veya 100 senede bir oluyor. Hâlâ 1975-1976’lardaki implant konuşuluyor. Son 5-6 yıldır da kemik yapımı gündemde.”
Dr. Nedret Tanfer’e saygı duruşu
“Bu yıl, KBB uzmanı babam Op. Dr. M. Nedret Tanfer’in ölümünün 20’nci yılı nedeniyle Levent’teki merkezimize bir KBB bölümü ekledik. 20 yıldır babamın hastalarından, “Nedret Bey olsaydı…” diye başlayan cümleler duyuyorum. Bu bölümün bir kısmını babamın eski eşyalarından oluşan mini bir müzeye çevirdik, anısını canlı tutmak istedik. Bugün düzenleyeceğimiz yılbaşı partimize, babamın hastalarını davet edip, açılışını yapacağız.”
‘Amaç, Türkiye’yi ağız ve diş alanında bir numara yapmak’
– Ağız ve diş sağlığı alanındaki gelişmeleri yakından takip ediyorsunuz. Ne gibi yenilikler var?
1985’te, yani 30 sene önce Türkiye’de implant işlerine başladığımızda, herkes gülüyordu. ‘Haydi canım sende, üç ay sonra o dişler dökülür’ deniyordu. Dişlerin dökülmediğini ve implantın çok başarılı bir uygulama olduğunu, diş hekimliğinde bir devrim yarattığını söylüyordum ama inanmadı insanlar. Önemini son 15 senede fark ettiler.
Bu alandaki en büyük yenilik, çenesinde kemik olmayan yani çene kemiği erimiş hastaları tedavi edip, onlara implant yapmak. Bizim de uyguladığımız Box Teknik’i dünyada 5-6 merkez yapıyor. Sonuçlar yüz güldürücü ve başarı oranları yüksek. Bugüne kadar, çenesinde hiç kemik olmayan 600’e yakın vakaya implant uygulandı.
Tanfer Yeni Yatırımlarla Hedefi İlk 50 Olarak Belirledi
Türkiye’nin en büyük hizmet ihracatçıları arasında yer alan Tanfer Sağlık Grubu yatırımlarını büyütüyor. Mecidiyeköy’de bulunan Kadıoğlu Hastanesi’ni devralan grup, Bodrum’da da yeni bir yatırıma hazırlanıyor.
Sağlık turizminin Türkiye ekonomisi için en önemli konuların başında geldiğine işaret eden Tanfer Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Nihat Tanfer, 2023’teki 20 milyar dolarlık hedef için tamamen yerli sermayeli bir grup olarak kendilerinin de yeni yatırımlar yaptıklarını söyledi. Tanfer, “Türkiye’nin 500 Büyük Hizmet İhracatçısı listesine giren bir diş kliniği iken, artık yelpazemizi genişleterek bir sağlık grubu haline geliyoruz. Yatırımlar tamamlandıktan sonra hedefimiz ilk 50 arasına girmek.” dedi.
İstanbul Nişantaşı’nda bir diş kliniği ve Levent’te estetik ve sağlık merkezi ile faaliyet gösteren Tanfer Sağlık Grubu, yatırımlarını büyütme kararı aldı. Son 8 senedir diş ve estetik ile sağlık turizmi alanında çok ciddi adımlar attıklarını belirten Tanfer, elde ettikleri sonuçlara bakarak bu kez bir hastane yatırımı yapmaya karar verdiklerini söyledi.
Mecidiyeköy’de bulunan 45 yıllık Kadıoğlu Hastanesini de sağlık turizmindeki gelecek hedefleri doğrultusunda satın aldıklarını ve orada yola Tanfer Hastanesi olarak devam edeceklerini kaydeden Tanfer, “Biz iki senedir Türkiye’nin 500 Büyük Hizmet İhracatçısı listesine giren bir diş kliniği iken, artık yelpazemizi genişleterek bir sağlık grubu haline geliyoruz. Yatırımlar tamamlandıktan sonra hedefimiz ilk 50 arasına girmek” şeklinde konuştu.
Önümüzdeki dönemde Bodrum’da kuracakları bir rehabilitasyon merkezi ile büyümeye devam edeceklerini belirten Tanfer, bu iki yatırımın toplam maliyetinin ise 25 milyon dolar seviyesinde olduğunu söyledi.
Sağlık Turizminden Elde Edilen Gelir Katlanarak Artacak
“Biz ülkemize inanıyoruz ve bu ülkenin bize verdiklerini karşılamak için mücadele içerisindeyiz. Tamamen yerli sermayeli bir grup olarak Türkiye’nin 2023 hedefi olan 20 milyar dolarlık sağlık turizmine giden yolda yeni yatırımlar yapmanın gururunu yaşıyoruz” diyen Tanfer, şöyle devam etti:
“Sağlık turizmi Türkiye’nin geleceğindeki en önemli döviz kaynaklarından bir tanesi olacak. Deniz ve güneş turizmi gibi sadece belli aylara sıkışan bir turizmden değil, 12 aya yayılan bir turizmden bahsediyoruz. Üstelik buraya gelen insanların sadece tedavi için geldiklerini de düşünmemek gerekir. Türkiye’de kaldıkları sürece konaklama, yeme-içme ve alışveriş olmak üzere ekonomiye ciddi bir katkı sağlıyorlar. Türkiye’nin burada en önemli avantajlarından birisi konumu. Örneğin İstanbul’u ele alırsak, İngiltere’den Dubai’ye 4-5 saat mesafede milyonlarca insan yaşıyor. Ayrıca Türkiye hekim kalitesi, kullanılan aletler ve maliyet avantajı olarak da rakiplerinin çok önünde. Bu çizgiyi bozmazsak sağlık turizminden elde ettiğimiz gelir katlanarak artacak.”
7 Bin Hasta Diş Tedavisi İçin Geldi
Geçtiğimiz yıl diş tedavisi için sadece kendilerine yurtdışından yaklaşık 7 bin hasta geldiğini söyleyen Tanfer, özellikle Avrupa’dan büyük bir talep olduğunun altını çizdi. İngiltere ve Almanya’nın başı çektiğini ifade eden Dr. Nihat Tanfer, “AB ülkelerinin yanında Afrika’dan Ortadoğu’ya, Rusya’dan Kanada ve ABD’ye kadar Türkiye’ye hasta geliyor. Bu insanlar ortalama 5-10 bin euro arasında tedavi ücreti ödüyor. Gelmelerinin en önemli sebebi burada çok iyi hizmet almaları. Başka ülkelerde doktorlar oturup hastayla konuşmuyor bile. Biz burada hastaya yaşadığı problemleri oturup izah ediyoruz. İkincisi, Avrupa ve Amerika’da kullanılan en iyi malzemeyi kullanmamıza karşın maliyetler çok düşük. Türkiye’de Avrupa’ya göre neredeyse yüzde 60 daha ucuz bir şekilde hizmet verilebiliyor. Ayrıca biz Türkiye’de yurtdışında yapılamayan zorlu operasyonları yapabiliyoruz. Bunun da ötesinde Avrupa’da yapılan hatalı uygulamaları düzeltebiliyoruz. Türkiye’ye ilk bizim getirdiğimiz, şu anda dünyada sayılı ülkelerde yapılan ve çene kemiği erimesini tedavi etmek için kullanılan box tekniğini kullanıyor olmamız da yabancıların gelmesinde etkili oluyor” diye konuştu.
Hedef Butik Hizmet
Hedeflerinin butik bir hizmet vermek olduğunu söyleyen Tanfer, kendileri için öncelikli olanın kalite olduğunu ve gelen hastaların mutlu ayrılması için çalıştıklarını belirtti. Mecidiyeköy’deki Tanfer Hastanesi’nde de ilk etapta yarı yarıya yabancı hasta hedeflediklerini anlatan Tanfer, Avrupa ağırlıklı olmak üzere önümüzdeki yıllarda bu dengenin biraz daha yabancı hastalara kayabileceğini ifade etti.
Bodrum’da planladıkları yeni proje ile ilgili de bilgi veren Tanfer, burasının bir estetik, rehabilitasyon ve anti-aging merkezi olacağını söyledi. Bypass veya plastik cerrahi gibi operasyonların ardından gerekli olan rehabilitasyon dönemlerine talip olduklarını belirten Tanfer, “Bodrum’daki amaç ağırlıklı olarak İngiltere ve Avrupa pazarı. Bu ülkelerde doktorlar operasyonların ardından olumsuz bir durum yaşanmaması için bir rehabilitasyon süresi koyuyor. Biz de Bodrum’da böyle bir merkez oluşturacağız. Böylece dişten başlayıp estetikle devam eden ve genel cerrahi ile genişleyen yelpazeyi rehabilitasyonla daha da büyüteceğiz” dedi.
Avrupa’dan Yeni Rakipler Geliyor
Türkiye’nin diş ve sağlık turizminde son dönemde en büyük rakibinin Macaristan olduğuna dikkat çeken Tanfer, “Arkasından Romanya başladı. Bulgaristan ciddi bir atak yapıyor. Bunların en büyük avantajı Avrupa Birliği ülkesi olmaları. Bu yüzden belirli bir takım sağlık sigortalarında kolaylık sağlıyor. Türkiye’ye geldiği zaman ise sağlık sigortalarından tam anlamıyla istifade edemeyebiliyor. Şu anda oradaki hekim kalitesi Türkiye’deki hekim kalitesiyle aynı değil ama Türkiye’de hekim kalitesinde bir bozukluk başlar ve oralardaki hekim kalitesi yükselip belirli bir noktaya gelirse o zaman onlar tercih sebebi olur. Bu sebeple sağlık turizminde yol almak istiyorsak hekim kalitesi çok önemli” ifadelerini kullandı.
Tanfer Sağlık Grubu’nun kuruluşu ile ilgili de bilgi veren Nihat Tanfer, kurumun temellerinin babası Dr. Mehmet Nedret Tanfer tarafından 1957 yılında atıldığını söyledi. Kendisinin de öğrenciyken orada çalıştığını daha sonra da akademisyenliğe geçiş yaptığını belirten Tanfer, “Üniversitedeki akademik kariyerime 1981’de YÖK kanunu nedeniyle ara verdim. 1982 yılında Nişantaşı’ndaki Estetik Ağız Cerrahi Merkezi’ni kurdum. 1985 yılında İtalya’ya gidip implant uygulamalarını inceledim. Daha sonra bunları Türkiye’ye ilk kez getirip uygulama şansına sahip oldum. Zaman içerisinde Nişantaşı’ndaki merkez büyüdü ve Tanfer ismi ile markalaşıp bulunduğumuz konuma geldik. Bundan sonra da yatırımlarımız devam edecek” şeklinde konuştu.
Anal fistül nedir? Nasıl tedavi edilir?
Anal fistül nedir? Nasıl tedavi edilir?
Anal fistüllerde kendi kendine iyileşme gibi bir durum söz konusu değilidir. Bu düşünce ancak hastaya zaman kaybettirip durumun kötüleşmesine yol açacaktır. Ayrıca ilerlemiş fistül oluşumunun o bölgede cilt kanserini tetiklediği de ileri sürülmektedir.
Anal fistülün tedavisi cerrahidir. Antibiyotik tedavisi ancak destek amaçlı kullanılabilir, iyileştirici etkisi yoktur. Fistülün cerrahi tedavisinde fistül traktı denilen içinde iltihap bulunan bu uzun kanalın açılması ve kazınması işlemi gerçekleştirilir. Bu işlem sırasında anal sfinkterler de etkilenecektir. Bu etkilenmenin büyüklüğü, cerrahın deneyimi ve bilgisi ile ilişkilidir.
Fistül tedavi edilmezse ne olur?
Fistül bu durumda, yıllar içinde dallanıp budaklanarak gelişmeye ve yayılmaya devam eder, tedavi gittikçe zorlaşır. Bölgede sürekli devam eden iltihabi süreç, kanserleşmeye kadar gidebilir. Sürekli iltihaplı akıntı olması nedeniyle de, anüs civarında mantar gelişir, anal bölgede sürekli kaşıntı olur.
Anal Fistül Nedir?
Anal fistül makat iç yüzü ile makatın dışındaki cilt arasında iltihaplı kanal şeklinde anormal bir bağlantıdır.Tek bir kanal şeklinde olabileceği gibi ağaç dalı şeklinde birkaç kanaldan oluşabilir. Köstebeğin toprak altında yaptığı yolları da andırır. Ancak burada bu yolların geçtiği yerler çok önemlidir, çünkü bu bölgede fonksiyonları açısından insan yaşamında çok önemli kaslar vardır. Fistül bir kere meydana gelmişse, artık sürekli iltihap akacak demektir. Kendiliğinden düzelmesi çok nadirdir, mutlaka tedavi gerektirir.
Anal fistül sebepleri nelerdir?
Makat fistülü ve apsesinin en önemli sebebi anüsteki cilt altında ve adeleler arasındaki bezlerin iltihaplanmasıdır. Makat fistülü sebepleri şöyle sıralanabilir:
Akut ishal atağı, Yabancı cisim yada sert dışkılamanın yaptığı travmalar, İltihaplı anal fissürler, İltihaplanan anal hematomlar, Bağırsak parazitleri, Makattaki kıl kurtları, Crohn hastalığı, Ülseratif kolit, Tüberküloz, Bağırsak mantarları, Kanserler, Karın içi alt bölge iltihapları, Ciddi genital enfeksiyonlar
Anal fistül belirtileri nelerdir?
· Makatta ve çevresinde ağrı, şişkinlik
· Makatta kaşıntı ve yanma
· Oturmakta güçlük
· Makatta kızarıklık
· Makattan dolgunluk hissi
· Makat çevresinde kötü kokulu ve ya kanlı akıntı
· İç çamaşırda kirlenme
· Ateş
· Ağrılı idrar yapma
· Kabızlık
Fistül teşhisi nasıl konur?
Teşhis için muayene çoğunlukla yeterli olacaktır. Akıntının kesildiği zamanlarda veya fistül deliğinin makatın içinde kaldığı hastalarda bazı görüntüleme tetkikleri yapmak gerekebilir. Hastalığın yaygınlığı, fistül yolunun nereye gittiği, içerde bir apse odağı olup olmadığı yada başka bir hastalık sebebiyle fistül olup olmadığını belirlemek için MR ve kolonoskopi gibi bazı tetkikler yapılabilir. Eğer basit fistül ise, kolonoskopi yapılmayabilir. Ama tekrarlamış fistül ise veya altta yatan başka bir hastalık olduğundan endişe ediyorsak kolonoskopi yaptırmak yararlıdır.
Fistül Tedavi Yöntemleri
Anal fistüllerde kendi kendine iyileşme gibi bir durum söz konusu değilidr. Bu düşünce ancak hastaya zaman kaybettirip durumun kötüleşmesine yol açacaktır. Ayrıca ilerlemiş fistül oluşumunun o bölgede cilt kanserini tetiklediği de ileri sürülmektedir.
Anal fistülün tedavisi için mutlaka müdahale gerekmektedir bu müdahale cerrahi yada lasar ile yapılabilmektedir. Antibiyotik tedavisi ancak destek amaçlı kullanılabilir, iyileştirici etkisi yoktur.
Cerrahi Tedavi
Fistülün cerrahi tedavisinde fistül traktı denilen içinde iltihap bulunan bu uzun kanalın açılması ve kazınması işlemi gerçekleştirilir. Bu işlem sırasında anal sfinkterler de etkilenecektir. Bu etkilenmenin büyüklüğü, cerrahın deneyimi ve bilgisi ile ilişkilidir.
Ameliyat sırasında, anestezi altındaki hastanın makatı ekartör ile açıldıktan sonra, fistülün deriye yakın dış ağzından oksijenli su verilerek makatın iç ağzının yeri doğrulanır. Stile adı verilen özel metal tel yardımı ile de fistül traktının seyri belirlenir. Ardından ameliyat sonrası etkilenecek kas miktarı tahmin edilir ve ameliyat gerçekleştirilir.
Fistülün çok uzun olduğu durumlarda mukoza ilerletme flepleri, geç fistülotomi ve seton uygulaması gibi daha komplike cerrahi işlemler yapılabilir.
Çocuklarda Diş Problemleri
Çocuklarda Diş Problemleri
ÇOCUKLARDA DİŞ PROBLEMLERİNE YOL AÇAN FAKTÖRLER
Biberon çürüğü
Bebeklerde bazen dişlerin üzerinde sürer sürmez kahverengi lekeler oluştuğu ya da bu dişlerin kırılıp döküldüğü gözlenir. Aslında bu lekeler diş çürükleridir ve dişler de çürük nedeniyle kırılır. Bu kadar erken bir dönemde çürük oluşmasının nedeni de biberon çürüğü adı verilen çürüklerdir. Bebek beslenmesinde en önemli besin olan anne sütü ya da inek sütü doğal olarak şeker içerir. Gece yatmadan önce yada uyku sırasında bebek anne sütü ya da biberon emerse süt ağızda birikerek mikropların dişleri çürütmesi için elverişli bir ortam oluşturur. Bu nedenle özellikle gece beslenmesi sonrası dişlerin temizliğine özen gösterilmelidir. Bebeklerde meydana gelen çürüklerin tedavisi çok güç olduğundan, koruyucu önlemlerin erken dönemde alınması gerekir.Bebeğini gece ağzında biberonla uyuma alışkanlığını önlenmeli. Biberondaki süte şeker, bal pekmez gibi tatlandırıcılar ilave edilmemeli . Bebek beslendikten sonra mutlaka su içirilmeli. Biberonun yanı sıra ,emziklerin bal, pekmez, reçel gibi tatlandırıcılara batırılarak verilmesi de biberon çürüklerinin başka bir nedenidir. Dişler çıktıktan sonra oyalanmak amacıyla bebeğin eline verilen karbohidratlı-şekerli gıdalar da diş çürüklerine neden olur. Çocuğu bu tür gıdaların yerine elma, havuç gibi besin değeri yüksek; diş temizliğine yardımcı gıdalara yönlendirmek gerekir.Biberon çürüğü görülen dişler tedavi edilmezse ağrı yapar ve iltihaplanır. İltihaplı ya da ağrıyan dişler bebeğin huzursuzlanmasına ve beslenme düzeninin bozulmasına neden olur. İltihap alttan gelecek kalıcı dişler de etkileyip şekillerinin bozuk olmasına yol açar. Bu dişler çekilmek zorunda kalırsa çocukta konuşma problemleri ortaya çıkabilir.
Parmak Emme
Parmak emme küçük yaşlarda sık görülen bir alışkanlıktır. Genellikle dört yaşına kadar kendiliğinden ortadan kalkar. Bu alışkanlığın daimi dişlerin çıktığı yaşlarda da sürmesi, bu dişlerde ve damakta yapısal bozukluklara yol açar. Bu bozuklukların nedeni parmağın ön dişlere ve damağa uyguladığı başınçtır. Alışkanlıktan vazgeçirmek için ;çocuk baskı altına alınmadan cesaretlendirilerek, ödüllendirilerek pozitif yönlendirilmelidir. Eğer her şeye rağmen 6 yaşına kadar alışkanlık kırılamamışsa diş hekimine başvurularak profesyonel yardım alınması gereklidir.
Tırnak yemek, kalem ısırmak
Tırnak yemek ya da herhangi bir şeyi ısırıp kemirmeye çalışmak, tırnaklarda olduğu kadar dişlerde de şekil ve pozisyon bozukluklarına, hatta aşınmalara sebep olabiliyor.
Fazla şekerli gıdalar
Çok fazla şekerli ve rafine gıdalarla beslenmek ağız içindeki asit seviyesini arttırarak çürük riskini oldukça yükseltiyor. Şekerli ve çokça işlemden geçmiş paketli gıdalar diş yüzeylerine kolaylıkla yapışıyor ve çok zor temizleniyor
Dişleri sert cisimlerle temasa zorlamak
Şişe kapaklarını açmak, iplik koparmak, çivi taşımak,, yemiş kabuklarını kırmak, çok fazla çekirdek yemek, buz ısırmak… Dişleri sert cisimlerle sürekli temasa zorlamak öncelikle mine tabakasında aşınmalara, çatlaklara, ciddi kırıklara, hatta diş kayıplarına varan sıkıntılı durumlara yol açabiliyor.
Asitli içecekler
Asitli içecekler mine tabakasını yumuşatıyor ve içerdikleri aşırı miktarda şeker nedeniyle ağız içinde çürük oluşumu için en uygun şartları sağlıyor. Bu nedenle asitli içecekler yerine asitsiz ve şeker ilavesiz meyve suları veya süt benzeri doğal içecekler tercih edilmeli.
Diş Gıcırdatma
Stress, agresif, takıntı veya sıkılgan kişilik yapıları ve ;anne-babası diş gıcırdatan çocuklar bu alışkanlığa daha eğilimlidir.Diş gıcırdatma dişlerde aşınma , yüz kaslarında ağrı , dişlerde sallanma ve hassasiyet sebebiyet verir.
Tedavisinde ; öncelikle psikolojik açıdan diş gıcırdatmaya yol açan faktörler ortadan kaldırılmaya çalışılır.Bu başarılamaz ise , hastaya takıp çıkartılabilen bir gece plağı yapılır.
Varis Nedir?
Varis Nedir?
Bacağımızda ki yüzeysel toplardamarların genişlemesi, uzaması ve kıvrımlı bir görünüm alıp ciltten kabarık hale gelmesine varis denilmektedir.Sağlıklı bacak toplardamarları kanın kalbe dönüşüne yardımcı olmak için açılan ve kapanan kapaklara sahiptir. Kapaklarda hasar meydana gelmesiyle, kanın kalbe geri götürme fonksiyonu kısmen yitirilir. Bunun sonucunda oluşan göllenmeyle, toplardamarlar kıvrımlaşarak şişer ve ciltten kabarık bir hale gelir. İşte kabarık hale gelen bu oluşuma varis denir.
Bu durumun bacak iç kısımlarındaki derin venlerde olması ise derin venöz yetmezlik (iç varis) olarak bilinir. Varis hastalığının bulguları; genişlemiş damarlar, bacaklarda ağrı ve şişlik, bacaklarda ağırlık ve yorgunluk hissi, deri renginde değişme ve yaralar.
Varis, toplumda yaşı 20 ila 70 arasındaki insanların % 50’sinde bulunmaktadır. yaş ilerledikçe varis görülme riski artmaktadır. Kadınlarda görülme riski daha fazladır. Yaş, Cinsiyet, Sık hamilelik, Obezite, Aile öyküsü, Ayakta durulan meslekler birçok faktör venöz yetmezlik hastalığının varlığına katkıda bulunur.
Varis hastalığının tipleri nelerdir?
Derin venöz yetmezlik: Halk arasında ‘iç varis’ olarak bilinir. Bacağın en iç kısmında kemiğe yakın giden ana toplardamarlarda, kanın geriye doğru bacağa kaçması sonucu bacakta şişme ve ağrılar görülür. İlerleyen zamanla birlikte ayak bileği çevresindeki ciltte kalınlaşma, renk koyulaşması ve yaralar görülebilir.
Bacaklardaki yüzeyel toplardamarlarda kanın kalbe doğru değil de, geriye ayağa doğru gitmesi sonucu damarlarda genişleme, ciltten kabarıklaşma ve kıvrımlılaşma oluşturmasıdır.
Kılcal varisler:Cilt üzerinde ince, genellikle mor veya kırmızı renklerde görülen toplardamar genişlemeleridir. Derin veya yüzeyel toplardamarlarda yetmezlikle birlikte olabileceği gibi, sadece cilt seviyesinde de bulunabilirler. .
Varis Hastalığının Derecelendirilmesi
- Derece 1: 1-3 mm çapında ince varisler
- Derece 2: Çapı 4 mm üzerinde olan gerçek varisler
- Derece 3: Bacakta şişlik
- Derece 4: Ciltte kahverengi-siyah değişiklikler
- Derece 5: Cilt değişiklikleri ve ayak bileği çevresinde iyileşmiş yara
- Derece 6: Açık yara olması (hemen daima ayak bileği içi tarafında)
Varis ve Tedavi Yöntemleri
Variclose yöntemi varis ameliyatları için geliştirilmiş en pratik yöntemlerden biridir. Bu sistemin daha önceden kullanılan kapalı ameliyat sistemlerine göre pek çok üstünlüğü bulunmaktadır. Bu sistemde; lazer ve radyofrekans yöntemindeki gibi ısı enerjisi kullanılmadığından doku yanığı, cilt yanığı gibi komplikasyonlar oluşmaz. Bu sistemde tek bir iğne girişi kullanılmaktadır. Bu sayede hastaya işlem sırasında anestezi yapılmasına gerek kalmadan 10 dakika içerisinde işlem gerçekleştirilir. Hastalar günlük rutinlerini bozmadan tedavi olup yaşantılarına geri dönebilirler.
Hastaya tedavide konfor sağlıyor
- Genel ya da spinal anestezi gerektirmez.
- Teknik olarak laser ve radyofrekans sisteminden daha kolay uygulanır.
- Laser ve radyofrekansta oluşan ısıya bağlı deri, sinir hasarı ve uyuşma riskini tamamen ortadan kaldırır.
- Varis tedavisinde mükemmel sonuçlar sağlar.
- Hasta aynı gün işine ve günlük hayatına geri dönebilir.
- Tedavi sonrası deride leke ya da iz bırakmaz.
- Hasta işlem bittikten 30 dakika sonra ayağa kalkabilmektedir.
- Hasta anesteziye maruz kalmadan 10 dakika içinde işlem sona ermektedir.
- İşlem yapılan damar bölgesinde kalıcı olarak sertlik ve germe hissi olmaz.
Damar Içi Lazer Uygulaması: İşlem sırasında öncelikle bir iğne ile damarın içine girilmektedir. Ardından Dopplerultrason cihazı kılavuzluğunda öncü tel damarda uygun yere yerleştirilmektedir. Ardından lazer ışığı ile damarın içten tıkanması sağlanmaktadır.
Bu yöntem önemli avantajlara sahiptir. Öncelikle lokal anestezi altında yapılabilmektedir. İşlem ortalama 30 dakika-1 saat sürmekte, hasta 1-2 saat dinlendikten sonra yürüyerek evine gönderilmektedir. İşlem sonrası hareketlerinde herhangi bir kısıtlama gerekmemektedir.hasta 2-3 hafta varis çorabı giymelidir.
ABD ve Avrupa da her yıl onbinlerce hasta bu yöntemle tedavi edilmektedir.başarı oranı %95-%98 dir. işlem sonrası %20 hastada morarma,damarın seyri boyunda sertlik meydana gelebilir.kısa bir süre içinde genellikle düzelir
Damar İçi Radyofrekans:Yüksek frekanslı radyodalgalarını,damar içine yerleştirilmiş bir katetere göndererek damarın yüksek ısı ile içerden yakılması prensibine dayanır.bu yöntemle damar ısınır,büzüşür ve sonuçta kapanır.
bu işlemde lazer gibi lokal anestezi altında uygulanabilmektdir.iğne ile damara girilir.doppler ultrason eşliğinde kateter damarda ilerletilir.ve damar ısı ile tıkanırtaraftan da kateter yavaşça çekilir. Radyofrekans yönteminin yeni kateterlerinde her 7 cm için 20sn süre ile enerji verilerek kateter aşağı doğru çekilir. Bu sayede işlem 3-5 dakika sürer.toplam işlem süresi 30dk-1 saat arasıdır.sonrasında hasta1-2 saat dinlendikten sonra evine gitmektedir.
lazere göre başarı oranı daha yüksektir %98.-100.lazere göre daha az morarma ve ağrı görülmektedir.
Konservatif Tedavi: İlaç ve kompresyon tedavisini içerir. Varis hastalığını iyileştirmez fakat ilerlemesini durdurur ve yakınmaları azaltır.
Yüzeyel Lazer: 1 mm ve daha küçük varisler için epilasyon gibi dışardan lazer ışını ile kılcal damarın yakılması işlemidir. Cildin dışından verilen lazer ışınları ile çapı 1 mm altında olan toplardamar genişlemeleri yok edilebilir. Ancak daha geniş çaplı damarlar cilt dışından lazer ile tedavi edilmemelidir. Damarı kapatmak için gereken yüksek enerji ciltte yanıklara, renk değişikliğine ve parşömen gibi değişikliklere yol açabilir.
Skleroterapi (iğne tedavisi): Bacaktaki varislerin içine çok ince iğneler ile bir madde verilerek toplardamarın tıkanmasıdır.enjeksiyon yerinde hafif bir ağrı olabilir.anestezi ve cerrahi gerektirmez. Orta ve büyük çaplı damarlarda başarı şansı düşük olduğundan önerilmemektedir. Çapı 1-3 mm civarında olan varislerde kullanılabilir.işlemden sonra 2 gün elastic bandajla bacak sarılır.sonrasında 2-4 hafta varis çorabı giyilir.
Etki Mekanizması: Damar iç yüzeyindeki hücre tabakasını tahriş ederek bir çeşit iltihabi reaksiyon başlatarak damarın kapanmasını sağlar.
Yan Etkiler:İlaca karşı allerjik reaksiyon görülebilir.kanın ya da ilacın damar dışına kaçması sonucu ağrılı kızarıklık olabilir.sonrasında bazen koyu bir renk değişikliği kalabilir.bazen renk değişikliği yıllar sonra kaybolabilir.
Bir diğer sorun nadir de olsa damar içinde pıhtı olabilir.kaybolması zaman alabilir. Başarı oranı:%70-90 dır.bazen etkinliği haftalar sonra görülebilir
Köpük Skleroterapisi:Klasik olarak kullanılan ilac havayla karıştırılarak köpüklü ilaç elde edilir.bu sayede ilacın damar yüzeyiyle daha uzun sure teması sağlanır.ve ilacın etkinliği artar.ayrıca daha az ilaç kullanıldığı için daha güvenilirdir.
Işlemden sonra skleroterapide olduğu gibi bacak 2 gün elastic bandajla sarılır.sonras varis çorabı giydirilir. Yan etkiler, yapılan damarda veya daha derin damarlarda pıtı oluşması,renkdeğişikliği,bazen yara oluşması,morluk, ağrıdır.
Ameliyat:
Burada amaç dıştan görülen varislerin çıkartılmasının yanı sıra toplardamarların içinde yüksek basınca yol açan ve hemen daima kasık bölgesindeki kapakçıkların yol açtığı yetersizliğin giderilmesidir. Belden uyuşturalarak veya genel anestezi altında kasık ve diz altı bölgede küçük kesiler yapılır.kesilerdenierletilen özel bir tel ile hasta damar çıkarılır.bacak üzerinde görünen başka varisler varsa yapılan milimetrik kesilerden özel bir kanca ile damar dışarı çıkarılır.kesilen alanlar özel bantlarla ypıştırıldıktan sonar bacak elastic bandaja alınır.1 gün sonra elastic bandaj açılarak varis çorabı giydirilir.
Komplikasyonlar:Anesteziye bağlı komplikasyonlar olabileceği gibi ameliyata bağlı da olabilir.kanama,enfeksiyon,morluk,ağrı,ayak bileği ve diz çevresinde his kaybı,tekrar varis çıkması .
Varis ülseri ve kök hücre tedavisi:
Venöz ülser, bacak toplardamarlarındaki yetmezlik nedeniyle genellikle ayak bileği çevresi ve bacakta açılan yaradır. Halk arasında varis yarası olarak da bilinmektedir. Tedavisi zor ve zaman almaktadır.eskidenhiperbarik oksijen ile uzun süren tedavinin yerini kök hücre tedavisi ile kısaltmış bulunmaktayız.
Hastadan alınan kan özel bir yöntemle ayrıştırılır.kök hücreden zengin olan kısım yaralı bölgeye uygulanır.böylece yara iyileşme hızı 5 kat artar.ayrıca o bölgedeki kan akımı da artar.
Tedavi sırasında hastanede yatmaya gerek yoktur.işlem birkaç seans tekrarlanır.
Gözler Dünyaya Açılan Pencere
Gözler Dünyaya Açılan Pencere
Gözlerimiz nasıl çalışır;
Gözlerimiz etrafında olup bitenle ilgili pek çok bilgiyi alır beyine gönderdiği sinyaller sayesinde şekilleri,renkleri,dokuları ve hareketi görürsünüz.
Nasıl Görürüz;
- Nesnelerin üzerinden yansıyan ışık gözlere düz bir hat halinde ulaşır.
- Işık korneadan,pupilladan ve göz merceğinden geçer.
- Kornea ve göz merceği ışığı kırarak retina üzerine odaklamasını sağlar.
- Retina üzerindeki fotoreseptörler ışığı elektrik akımına dönüşmüştür.Elektirik akımı, optik sinirden geçerek beyne ulaşır.
- Beyin bu sinyalleri işleyerek görüntü oluşturur.
Gözlerinizi bir dakika kapatarak yaşamaya çalışın gözün önemini anlarsınız. Gözlerimizin ana işlevlerinden bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz;
- Görmek; gözler ışığı beyne gönderilen elektirik sinyallerine dönüştürür, bu sinyallerde beyin tarafından görüntüye dönüştürülür.
- Göz Kırpmak; gözlerimizi her kırptığımızda göz yaşı bezlerinden tuzlu bir sıvı salgılanır, bu sıvı gözün yüzeyini temizleme ve gözleri nemli ve temiz tutma özelliğine sahiptir. üst göz kapağındaki kaslar göz kırpma hareketini kontrol eder.
- Ağlamak; protein,su, ve yağ içeren göz yaşı gözün üst dış kısmında bulunan bezler tarafından salgılanır. Reflex olarak salgılanan gözyaşı, gözleri duman , toz ve rüzgar gibi etmenlerden korur. Duygusal yaşlar mutluluğun veya hüznün göstergesidir. Hüngür hüngür ağlamanın vücuttaki toksinleride atmaya yardımcı olduğu varsayımlarda mevcuttur.
- Koruma; gözler dış darbelerden korunması için kafatasının içindeki iki çukura yerleşmiş durumdadır. kirpikler ve göz kapağıda gözleri tozdan ve kirden korur. gözlerin üzerinde bulunan kaşlar ise terin gözlere ulaşmasını engeller.
Bu önemli organımızın çocuklarda altı ayda bir, erişkinlerde senede bir muayenesi son derecede önemlidir.
Saygılarımla,
Uz.Dr M.Akif ÖZSOY
Deprem Fobisi
Deprem Fobisi
Deprem Fobisi ya da Seismofobi deprem ya da deprem ile ilişkili sallantı, elektrik kesintisi, duvarların ya da nesnelerin üzerine yıkılması gibi durumlara yönelik duyulan yoğun korkudur. Kişinin kendi deprem deneyimi sonrasında oluşabileceği gibi, sekonder yani başkalarının deneyimlediği depreme, deprem ile ilgili görsellere ya da hikayelere maruz kalma neticesinde de gelişebilir.
Gerçekleşmiş bir deprem deneyiminden sonra geliştiği durumlarda, olay öncesi yaşananlar depremin gerçekleşmesiyle ilişkilendirilebilir. Örnek olarak, bir kişinin elini yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladıktan sonra yatağa gittiği sırada deprem olduğunu düşünelim. Böyle bir durumda kişi uyumadan önce el yüz yıkama, diş fırçalamadan kaçınabilir ya da el yüz yıkama ve diş fırçalama dahi onun için kaygı verici eylemler haline gelebilir.
Bir takım faktörler kişileri deprem fobisine daha yatkın hale getirir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
- Deprem bölgesinde yaşıyor olma
- Nevrotik, kaygılı bir mizaca sahip olma
- Kontrol ihtiyacının yüksek olması
Deprem fobisi olan kişilerde:
- Depremi düşündüğünde yoğun korku hissi
- Saklanma isteği
- Kapalı bir alandaysa kendini dışarı atma isteği
- Nefes hızında artış
- Baş dönmesi
- Mide bulantısı
- Terleme
- Kapalı alanlardan kaçınma
- Yüksek binalara girmekten ya da etrafında olmaktan kaçınma
- Deprem ihtimaline karşı üst düzey önlemler alma çabası
gibi durumlar görülebilir. Bu durum kişilerin okul ya da iş devamlılığını, kişilerarası ilişkilerini etkileyerek yaşamlarını oldukça zorlaştırmaktadır.
Psikoterapi desteği ve gerekli durumlarda ilaç tedavisi deprem fobisinden muzdarip kişiler için iyileştirici olmaktadır. Bunun yanında kişilere deprem ile ilgili eğitim verilmesi, depremle ilgili hazırlıkların tam olması kişinin daha güvende hissetmesin sağlayabilir. Nefes egzersizleri ve meditasyon da kaygıyı azaltıcı yönü ile stres düzeyini azaltılmasında destekleyicidir.