Burun, asırlardan beri insanlarda yüzün ana odak noktalarından biri olagelmiştir. Öyle ki, asilzade sınıfında bazen soyluluğun temsili olarak “asil burnu; havalı burun”, gibi terimler ortaya çıkmış, günümüzde çoğunluğun tercih ettiği doğal görünümdeki burun yapısı köylü sınıfta rastlanır olmuştur.
Esasen toplumsal münasebetlerde çoğu kültürde konuşurken gözlere bakmak ve göz teması kurmak adettir. Ancak olağandışı şekil ve büyüklükteki burun yapısı, maalesef karşının dikkatini hiç istemeden de olsa bu anatomik yapıda toplayarak kimi zaman rahatsızlık verici tepkilere de yol açmaktadır. Estetik olarak esas gaye, burnun esas kozmetik yapısını sağlamak, ve dikkati yeniden gözlere kaydırmak olmalıdır.
Günümüzde burun ameliyatı, kapalı teknik, açık teknik ve bunların bileşimi olan kombine teknik şeklinde uygulanmaktadır. Kapalı teknikte iyileşme daha hızlı olmaktadır, ancak burun ucuna yönelik müdahaleler kısıtlı olarak gerçekleştirilebildiğinden dolayı sadece seçişmiş vakalara uygulanmaktadır. Açık teknikte tüm burun anatomisi ortaya konabilmekte iken, ameliyat sonrası doku toparlanması kapalı tekniğe göre biraz daha uzun sürmekte, burnun uç-altından yapılan minik bir kesi ile burun cildi sıyrıldığından dolayı bazı hastalar tarafından korkuyla karşılanmaktadır. Bu iki tekniğin karışımı olarak ortaya konulan kombine teknikte kapalı olarak başlayan burun estetik cerrahisine, burun alt kıkırdaklarını büyük oranda ortaya koyan başka bir kesi ilave edilmektedir, ancak bu teknik, maharet, uzun birikim, cerrahi tecrübe ve ameliyat ekibinin mükemmel uyumunu gerektirmektedir ve kullanılan ekipman nedeniyle finansal olarak pahalılık gösterebilmektedir.
Ameliyatlarda kullanılan cerrahi enstrümanlarda da geçmişe kıyasla büyük farklılıklar göze çarpmaktadır. Geçmişte kullanılan cerrahi aletler günümüze nazaran daha kaba-saba iken günümüzde daha nazik aletler, morarma, şişlik ve kanamayı engelleyen mikrocerrahi yöntemler ve elektrikli testere-törpü-piezzo teknolojileri kullanıma sunulmuştur. Tamamen hasta ve cerrah konforuna yönelik bu gelişmeler ışığında rinoplasti arenasında rekabet kızışmış, farklı kültür ve anlayışa sahip yabancı hastaları da dikkate alarak konuşşak bile herkes daha konforlu yöntemi tercih eder olmuştur. Yine de, her ne kadar “alet işler, el övünür”, deyişi geçerliliğini korusa da, aleti tutan maharetli bir el olduğunda mükemmele yakın sonuçlar elde edilmektedir.
Bir diğer konu, ameliyat sonrası dönemdeki konfor ve ağrısız süreçtir. Morarmanın az olduğu daha nazik ameliyat teknikleri, burun cerrahları arasında rekabet konusu olmuştur. Bu süreçte morluğun azalmasına yardımcı olan bazı ilaç takviyeleri ve soğuk uygulamayı kolaylaştıran teknik ekipman gündeme gelmiştir. Sonuçta, morluk oluşması biraz da anatomiyle ilgilidir ve kişiden kişiye değişmektedir. Dövüş sanatları müsabakalarında suratına darbe alan her sporcuda aynı tahribat nasıl görülmüyorsa, burun estetiği sonrasında da morluk ve şişlikler kişiden kişiye değişmektedir, bununla birlikte, yukarıda kısaca bahsettiğim gelişmeler sebebiyle bu sorunlar büyük ölçüde giderilmiştir.
Rinoplasti sonrasında burun bir hafta boyunca atel destekleriyle yeniden yapılanma sürecinde desteklenir. Bir hafta sonra bu destekler kontrol muayenesinde alınır. Desteklerin alınmasından sonra şişlik bir ay daha devam eder. Burnun büyük oranda şeklini kazanması 6-12 ayı bulur. Bu süreç, sabırlı olmayı gerektiren bir süreçtir; burun yapısı an be an değişim gösterip güzelleşmektedir. Unutulmaması gereken bir diğer konu, uygulanan teknik, cerrah ya da hastadan bağımsız olarak burun ameliyatlarında %10 oranına ulaşabilen revizyon, yani yeniden cerrahi işlem yapılması gerekebileceğidir. Bu revizyon cerrahilerinin çok büyük oranı minik dokunuşlar tarzındadır. Yine de bazı hastalarda yeniden ameliyat gerekebilmektedir.
İlk defa burun cerrahisi ile tanışan her hekimin öğrendiği gibi, her burun ayrıdır ve farklıdır; kimi zaman dış görünüş itibarı ile “çok kolay bir ameliyat olacak”, diye nitelendirilen burunların ameliyatının uzun ve zor, “çok zor bir burun”, diye tanımlananların ise çok rahat ve adeta tereyağından kıl çeker gibi kolaylıkla sonuçlandırıldığı bilinen bir gerçektir.
Estetik burun cerrahisi yaptırma arzusunda olanların dikkat etmesi gereken bir diğer önemli nokta da, ameliyattan sonra nasıl olacakları, burunlarının nasıl görüneceği hakkında kesin bir bilginin var olmamasıdır. Bunu şu şekilde açıklamak mümkündür; ünlü rönesans heykeltraşlarının hedeflediği ve ortaya koydukları eser, mermeri yontarak vücuda getirilmiş ve asırla boyunca değişmeyerek günümüze kadar korunabilmişlerdir, ancak neticede mermer canlı bir organizma değildir. Burun ise, cilt, ciltaltı yağ dokusu, damarsal yapılar, kas tabakası, kıkırdak ve kemik yapıları ile yaşayan ve değişen bir organdır. Şu halde en gerçekçi yaklaşım, dürüstçe cerrahın hastasına yukarıdaki hususları izah etmesi, burun sırtının ve burun ucunun nasıl olacağının anahatlarıyla belirlenmesi ve özel bazı isteklerin ortaya konmasıdır. Bazen ameliyat isteyen hastanın istekleri örneğin “burun deliklerimin çok küçük olmasını arzuluyorum”, ise bu tıbbi gerçeklerle çatışabilir, çünkü burun deliklerini estetik anlamda çok küçültmek bazen nefes almayı imkansız hale getirir ki bu durumda çok güzel ama fonksiyon göremeyen bir burun yapısı ortaya çıkar; burada suç kesinlikle küçük burun deliğini arzulayan hastanın değildir.
Burun cerrahisinin en güzel tarafı “Yüzünde bir değişiklik var, ne olduğunu tam olarak anlayamadım ama çok değişmiş ve çok güzelleşmişsin”, yorumlarını biz cerrahlarla paylaşmasıdır. Amaçlanan esas sonuç, çok güzel ama abartılı olmayan bir burun yapısının ideal halde ve yüze uyumlu olarak ameliyatla ortaya konmasıdır. Abartılı olan her şey, aynı bir moda akımı gibi zaman içinde köhneleşecek ve belki de aynı hasta ikinci bir ameliyatla doğal burnuna kavuşmak isteyecektir.
Sağlıklı ve güzel günlerde beraber buluşmak dileklerimizi ileterek saygılarımızı sunarız.
Doç. Dr. Berk Gürpınar