Rinoplasti hakkında bilmeniz gereken her şeyi biliyor musunuz?
Doç. Dr. Berk Gürpınar
Kulak Burun Boğaz (KBB) Uzmanı
Değerli okuyucular bu yazımda size Rinoplasti (Burun Estetiği) hakkında kapsamlı bilgiler sunacağım
Rinoplasti, burnun şeklini değiştiren ameliyattır. Rinoplasti için motivasyon, burnun görünümünü değiştirmek, nefes almayı iyileştirmek veya her ikisi olabilir. Burun yapısının üst kısmı kemik, alt kısmı ise kıkırdaktır. Rinoplasti kemiği, kıkırdağı, cildi veya üçünü de değiştirebilir. Doktorunuzla öncelikle Rinoplasti’nin sizin için uygun olup olmadığı ve neler başarabileceği hakkında konuşun. Burun estetiğini planlarken cerrahınız diğer yüz özelliklerinizi, burnunuzdaki deriyi ve neyi değiştirmek istediğinizi dikkate alacaktır. Ameliyat için adaysanız, doktorunuz size özel bir plan geliştirecektir.
Rinoplasti Neden Yapılır?: Rinoplasti, burnunuzun boyutunu, şeklini veya oranlarını değiştirebilir. Bir yaralanmadan kaynaklanan deformiteleri onarmak, bir doğum kusurunu düzeltmek veya bazı nefes alma zorluklarını iyileştirmek için yapılabilir.
Rinoplasti’nin Riskleri Nelerdir?: Herhangi bir büyük ameliyatta olduğu gibi Rinoplasti, kanama, enfeksiyon, anesteziye karşı olumsuz bir reaksiyon gibi riskler taşır. Rinoplasti’ye özgü diğer olası riskler arasında burnunuzdan nefes almada zorluk, burnunuzun içinde ve çevresinde kalıcı uyuşukluk, düzensiz görünen bir burun olasılığı, kalıcı olabilecek ağrı, renk değişikliği veya şişlik, yara izi, septumda bir delik (septal perforasyon) ve ek ameliyat ihtiyacı olabilir. Bu risklerin sizin için nasıl geçerli olduğu konusunda doktorunuzla konuşmanız gerekir.
Rinoplasti ameliyatına hazırlanma süreci nasıldır?
Tıbbi geçmişiniz: Ameliyat motivasyonunuz ve hedefleriniz, burun tıkanıklığı geçmişi, ameliyatlar ve aldığınız ilaçlar da dahil olmak üzere tıbbi geçmişiniz önemlidir. Hemofili gibi kanama bozukluğunuz varsa Rinoplasti adayı olamayabilirsiniz.
Fiziki muayene: Kan testleri gibi laboratuvar testleri de dahil olmak üzere tam bir fiziki muayene demektir. Yüz özelliklerinizin ve burnunuzun içi ve dışı incelenir. Cildinizin kalınlığı veya burnunuzun ucundaki kıkırdağın gücü gibi fiziksel özelliklerinizin sonuçlarınızı nasıl etkileyebileceğini belirlemesine yardımcı olur. Fizik muayene, Rinoplasti’nin nefesiniz üzerindeki etkisini belirlemek için de kritik öneme sahiptir.
Beklentileriniz hakkında bir görüşme: Doktorunuzla motivasyonlarınız ve beklentileriniz hakkında konuşmalısınız. Rinoplastinin sizin için neler yapabileceğini ve yapamayacağını, sonuçlarınızın ne olabileceğini açıklayacaktır.
Rinoplasti Ameliyatı: Gıda ve İlaçlar Ameliyattan iki hafta önce ve sonra aspirin veya ibuprofen (Advil, Motrin IB, diğerleri) içeren ilaçlardan kaçının. Bu ilaçlar kanamayı artırabilir. Yalnızca doktorunuz tarafından onaylanan veya reçete edilen ilaçları alın. Ayrıca bitkisel ilaçlardan ve reçetesiz satılan takviyelerden kaçının. Sigara içiyorsanız, sigarayı bırakın. Sigara içmek ameliyattan sonra iyileşme sürecini yavaşlatır ve enfeksiyon kapma olasılığınızı artırabilir.
Rinoplasti ameliyatı sırasında
Rinoplasti, ameliyatınızın ne kadar karmaşık olduğuna ve doktorunuzun tercihine bağlı olarak sedasyon veya genel anestezi ile lokal anestezi gerektirir. Hangi anestezi tipinin sizin için en uygun olduğunu ameliyattan önce doktorunuzla görüşün. Rinoplasti, kapalı yöntemle yapılabileceği gibi burnunuzun içinden veya burnunuzun tabanında, burun delikleriniz arasında küçük bir dış kesi (kesi) ile de yapılabilir. Doktorunuz muhtemelen cildinizin altındaki kemik ve kıkırdağı yeniden ayarlayacaktır. Doktorunuz, ne kadar çıkarılması veya eklenmesi gerektiğine, burnunuzun yapısına ve mevcut malzemelere bağlı olarak burun kemiklerinizin veya kıkırdağınızın şeklini çeşitli şekillerde değiştirebilir. Küçük değişiklikler için doktorunuz burnunuzun derinliklerinden veya kulağınızdan alınan kıkırdağı kullanabilir. Daha büyük değişiklikler için doktorunuz kaburganızdan kıkırdak, implantlar veya vücudunuzun diğer bölgelerinden kemik kullanabilir. Bu değişiklikler yapıldıktan sonra cerrah burun derisini ve dokusunu geri yerleştirir ve burnunuzdaki kesileri diker.
Burnun iki tarafı (septum) arasındaki duvar bükülmüş veya eğri (sapmış) ise cerrah nefes almayı iyileştirmek için bunu düzeltebilir.
Rinoplasti ameliyatı sonrasında
Ameliyattan sonra, kanamayı ve şişmeyi azaltmak için başınızı göğsünüzden daha yükseğe kaldırarak yatakta dinlenmeniz gerekir. Ameliyat sırasında şişlik veya burnunuzun içine yerleştirilen atellerden dolayı burnunuz tıkalı olabilir. Çoğu durumda, iç pansumanlar ameliyattan sonra bir ila yedi gün boyunca yerinde kalır. Doktorunuz ayrıca koruma ve destek için burnunuza bir atel bantlar. Genellikle bir hafta sonrasında ateller alınır. Ameliyattan birkaç gün sonra veya pansuman çıkarıldıktan sonra hafif kanama, mukus ve eski kanın drenajı yaygındır. Doktorunuz drenajı emmek için burnunuzun altına bir “damlama pedi” bantla yerinde tutulan küçük bir gazlı bez parçası yerleştirebilir. Gazlı bezi doktorunuzun önerdiği şekilde değiştirin. Damlama pedini burnunuza sıkıca koymayın. Kanama ve şişme olasılığını daha da azaltmak için ameliyattan sonraki birkaç hafta boyunca şu önlemlere uymanız gerekebilir:
– Aerobik ve koşu gibi yorucu aktivitelerden kaçının.
– Burnunuzda bandaj varken duş almak yerine banyo yapın.
– Burnunuzu sümkürmeyin.
– Kabızlığı önlemek için meyve ve sebzeler gibi yüksek lifli yiyecekler yiyin. Kabızlık, ameliyat bölgesine baskı uygulayarak gerilmenize neden olabilir.
– Gülümseme veya gülme gibi aşırı yüz ifadelerinden kaçının.
– Üst dudağınızın hareketini sınırlamak için dişlerinizi nazikçe fırçalayın.
– Önden bağlanan giysiler giyin. Gömlek veya kazak gibi giysileri başınızın üzerine çekmeyin.
– Ayrıca burnunuza baskı yapmamak için ameliyattan sonra en az dört hafta boyunca burnunuza gözlük veya güneş gözlüğü koymayın. Burnunuz iyileşene kadar yanak desteklerini kullanabilir veya gözlüğü alnınıza bantlayabilirsiniz.
– Dışarıdayken, özellikle burnunuzda SPF 30 güneş koruyucu kullanın. Çok fazla güneş, burnunuzun derisinde kalıcı düzensiz renk bozulmasına neden olabilir.
Burun ameliyatından sonra iki ila üç hafta boyunca göz kapaklarınızda geçici şişlik veya siyah-mavi renk değişikliği olabilir. Burun şişmesinin çözülmesi daha uzun sürer. Tuz kullanımını sınırlamak, şişliğin daha hızlı yok olmasına yardımcı olacaktır. Ameliyattan sonra burnunuza buz veya soğuk torba gibi şeyler koymayın. Ameliyat olsanız da olma-sanız da hayatınız boyunca burnunuz değişir. Bu nedenle, “nihai sonucunuzu” ne zaman elde ettiğinizi söylemek zordur. Ancak şişliklerin çoğu bir yıl içinde geçer.
Rinoplasti ameliyatı sonuçları
Burnunuzun yapısındaki çok küçük değişiklikler (genellikle milimetre olarak ölçülür) burnunuzun görünümünde büyük bir fark yaratabilir. Çoğu zaman deneyimli bir doktor ikinizin de memnun kalacağı sonuçları alabilir. Ancak bazı durumlarda, küçük değişiklikler yeterli değildir. Doktorunuz daha fazla değişiklik için ikinci bir ameliyat yapmaya karar verebilir. Bu durumda, takip ameliyatı için en az bir yıl beklemeniz gerekir, çünkü bu süre zarfında burnunuzda değişiklikler olabilir.
HAMİLELİKTE DİŞLER ZARAR GÖRÜR MÜ?
Hamilelik, bir kadının yaşamında önemli bir dönemdir ve vücutta bir dizi değişiklikle birlikte gelir. Bu değişiklikler sadece fizyolojik değil, aynı zamanda diş sağlığını da etkileyebilir. Hamilelik sırasında hormonal değişiklikler, ağız hijyeni alışkanlıkları ve diyet gibi faktörler, dişlerin ve diş etlerinin sağlığı üzerinde etkili olabilir. Bu nedenle, hamilelik döneminde diş sağlığına özel bir dikkat göstermek gerekir.
Gebeliğin ikinci ve üçüncü trimesterlerinde, diş etlerinde kanama ve hassasiyet sık görülebilir. Bu durum, gebelik gingivitisi olarak adlandırılır ve diş eti hastalıklarının başlangıcı olabilir. Gebelik gingivitisi, hormonal değişiklikler nedeniyle diş etlerindeki bakteri birikimini artırabilir ve bu da diş eti hastalıklarına yol açabilir.
Hamilelik sırasında mide ekşimesi, kusma ve mide yanması gibi sindirim sorunları da yaygındır. Bu durumlar, ağızda asit birikimine neden olabilir ve diş minesinin erozyonuna yol açabilir. Asit erozyonu, dişlerin mine tabakasının zayıflamasına ve çürük oluşum riskinin artmasına neden olabilir. Bu nedenle, hamilelik sırasında mide rahatsızlıklarıyla başa çıkmak için alınan önlemler, diş sağlığını da korumak için önemlidir.
Hamilelik döneminde diyet de diş sağlığını etkileyebilir. İştah değişiklikleri, özellikle tatlı veya asitli yiyeceklerin tüketiminde artışa neden olabilir. Bu tür yiyeceklerin aşırı tüketimi, diş çürüğü riskini artırabilir. Hamilelik sırasında sağlıklı bir diyet benimsemek, diş sağlığını korumak için önemlidir. Yeterli miktarda kalsiyum ve diğer minerallerin alınması, diş minesinin güçlendirilmesine ve çürük oluşumunun önlenmesine yardımcı olabilir.
Hamilelikte diş sağlığını korumanın bazı basit adımları vardır. İlk olarak, düzenli olarak diş fırçalamak ve diş ipi kullanmak önemlidir. Bu uygulamalar, dişlerdeki plak birikimini azaltarak diş çürüklerini ve diş eti hastalıklarını önlemeye yardımcı olabilir. Ayrıca, diş hekimi kontrollerini düzenli olarak yapmak, diş sağlığını korumak için önemlidir. Hamilelik sırasında diş bakımı için güvenli olduğu kabul edilen tedavilerin yapılması gerekmektedir.
Sonuç olarak, hamilelikte dişlerin zarar görmesi mümkündür ancak doğru önlemler alınarak bu risk azaltılabilir.
DİYABET DİŞLERİ ETKİLER Mİ?
Diyabet Nedir?
Diyabet, insan vücudunun kan şekeri seviyelerini düzenleyemediği bir metabolik bozukluktur. Bu hastalık, kan şekerinin yüksek seviyelerde kalmasıyla karakterizedir ve uzun vadede bir dizi sağlık sorununa yol açabilir. Diyabetin vücuttaki etkileri geniş kapsamlıdır ve sadece kan şekeri seviyelerini değil, aynı zamanda diğer organları ve sistemleri de etkiler. Bunlardan biri de diş sağlığıdır.
Diyabet’in Diş Sağlığı Üzerine Etkileri
Diyabetin diş sağlığı üzerindeki etkilerini anlamak için, öncelikle bu hastalığın diş etleri, diş minesini ve ağız içindeki diğer dokuları nasıl etkilediğini incelemek önemlidir. Diyabetin en yaygın şekli olan Tip 2 diyabet, vücudun insülini etkili bir şekilde kullanamadığı durumlarda ortaya çıkar. Yüksek kan şekeri seviyeleri, ağız içinde bakteri oluşumunu artırabilir ve diş eti hastalıklarına yol açabilir. Ayrıca, diyabetin neden olduğu azalmış tükürük akışı, ağızda daha fazla bakteri birikmesine ve çürük oluşumuna katkıda bulunabilir.
Yüksek kan şekeri seviyeleri, diş minesinin zayıflamasına ve çürük oluşum riskinin artmasına yol açabilir. Ağız kuruluğu, Tip 2 diyabetin sık görülen bir semptomudur ve tükürük üretimini azaltabilir. Bu da, diş minesinin koruyucu etkisini azaltarak diş çürüklerine neden olabilir.
Diyabet ayrıca diş eti hastalıklarının (periodontal hastalıkların) riskini de artırır. Yüksek kan şekeri seviyeleri, diş etlerindeki enfeksiyon riskini artırabilir ve periodontal hastalıklara neden olabilir veya mevcut olanları şiddetlendirebilir. Periodontal hastalık ilerlediğinde, diş etlerinde kanama, diş eti çekilmesi ve hatta diş kaybı gibi ciddi sonuçlar ortaya çıkabilir. Ayrıca, diyabetin bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri nedeniyle, diş eti hastalıklarının iyileşme süreci de gecikebilir.
Diyabetin diş sağlığı üzerindeki etkilerini önlemek veya en aza indirmek için bir dizi önlem alınabilir. İlk olarak, düzenli diş fırçalama, diş ipi kullanma ve ağız gargarası kullanma gibi iyi bir ağız hijyeni alışkanlıklarının benimsenmesi önemlidir. Bu uygulamalar, ağız içindeki bakteri birikimini azaltarak diş eti hastalıklarının riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Ayrıca, düzenli diş hekimi kontrolleri ve profesyonel diş temizlikleri, diş sağlığını korumak için önemlidir.
Diyabet hastaları için kan şekeri seviyelerini kontrol altında tutmak da hayati önem taşır. Stabilize bir kan şekeri seviyesi, diş sağlığını korumak için önemlidir çünkü yüksek kan şekeri seviyeleri diş eti hastalıkları riskini artırabilir. Sağlıklı bir diyet, düzenli egzersiz ve düzenli ilaç kullanımı, kan şekeri seviyelerinin kontrol altında tutulmasına yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, diyabetin diş sağlığı üzerinde önemli etkileri vardır. Yüksek kan şekeri seviyeleri, diş eti hastalıkları, diş çürükleri ve diş minesinde değişikliklere neden olabilir. Ancak, düzenli ağız hijyeni alışkanlıkları ve kan şekeri seviyelerinin kontrol altında tutulması gibi önlemler alarak, bu etkiler azaltılabilir veya önlenebilir. Diyabet hastaları için, diş sağlığına gereken özeni göstermek, genel sağlık ve iyi yaşam kalitesinin bir parçasıdır.
HEMOROİD NEDİR?
Hemoroidal damarlar, anatomik olarak makat çıkışında ve rektumun alt kısmında yer alan kan damarlarıdır. Her insanda bulunan bu kan damarlarının genişlemesi ve yastıkçık şeklinde şişkin hâl alması durumuna ise hemoroid ya da basur hastalığı denilir.
HEMOROİD (BASUR) BELİRTİLERİ NELERDİR?
4 evrede belirtiler gösteren hemoroidin her evresi bir önceki evredeki belirtileri sürdürür. Anüs bölgesinde ödem, ele gelen kitle(meme) ve şişlik yanı sıra:
Basur belirtileri arasında;
1. evrede makatta ve/veya dışkıda kanama
2. evrede anüs bölgesinde kaşıntı, ağrı
3. evrede akıntı, ıslaklık hissi,ağrı ve kanama
4. evrede ağrı, sızlama ve kanama basurun en yaygın belirtileridir.
HEMOROİD (BASUR) TÜRLERİ NELERDİR
Üç farklı hemoroid türü bulunmaktadır. Basur çeşitleri şu şekilde sıralanabilir:
1. İç hemoroidler nedir?
Rektumun (kalın bağırsağın son kısmı) içinde bulunur. Ağrısızdırlar ancak kanama eğilimi göstermektedir.
2. Prolapsus hemoroidler nedir?
Diğer basur çeşitlerine göre daha şiddetli ve ağrılı bir iç hemoroid şeklidir. Damarlar, tuvalete gittikten sonra anüsün içinden geçerek vücuttan dışarı sarkmaktadır. (Evre 3-4 )
3. Dış hemoroidler nedir?
Anüs çevresindeki derinin altında küçük kanamalar meydana gelebilir. Oluşan sert topaklar dış hemoroid olarak adlandırılmaktadır.
HEMOROİD HASTALIĞI NE İLE KARIŞIR ?
En çok bu bölgenin yaygın bir hastalığı olan Fissür Anal ile karışmaktadır. Daha az sıklıkla Fistül Anal benzeri semptomlar verebilir.
Hemoroid Nasıl Tedavi Edilir?
Hafif ve kolay def-i hacetin sağlanması hemoroidden korunmayı sağlayabilir. Çünkü en büyük etken kabızlıktır. Özellikle protein tüketimi özellikle de et tüketimi azaltılmalıdır. Egzersiz mutlaka yapılmalıdır. Bol su içilerek, baharatlı yiyeceklerden, alkolden uzak durularak, egzersiz yapılarak,bol sebze ve meyve tüketilerek, kırmızı etten uzak durarak hemoroid riski azaltılabilir. Aktif bir hayatınız olmalı, obezite ve uzun süreli oturmaktan uzak durmalısınız.
HEMOROİD NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Kişinin hayat kalitesinin düşmesine neden olan hemoroid ilaçla, girişimsel tedavi yöntemleriyle ve/veya cerrahi operasyonla tedavi edilebilir.
Birinci ve ikinci evrede olan hemoroid vakaları için tercih edilen ilaçlı tedavi yöntemlerinde kortizon içerikli pomatlar, kabızlığın önlenmesi, ağrıyı azaltmaya yönelik analjezik kremler, kan dolaşımını düzenlemeye yardımcı diğer ilaçlar kullanılır. İlaçlara ek olarak, ılık suya oturma banyosu da önerebilir.
Girişimsel tedavi yöntemlerinden biri olan skleroterapi, halk arasında iğne tedavisi olarak da bilinir. Skleroterapi yönteminde ilaç, direkt olarak hemoroid dokusunun içinde bulunan damarlara enjekte edilir.
Bant ligasyonu ya da bantla boğma yönteminde tedavi birkaç seansta yapılır. Hemoroid oluşumunun boyun kısmı bantla boğularak hemoroidin düşmesi sağlanır.
Lazerle yakma tekniği de bir diğer girişimsel tedavi yöntemidir. Bir seansta yapılan lazerle tedavi yönteminde damar yumağının kapanması hedeflenir.
Cerrahi yöntem ameliyatı yapacak hekime göre değişebilir. En çok kullanım yöntemi Ligasyon Eksizyondur.
HEMOROİD TEKRARLAR MI?
Mevcut hemoroid ameliyatla düzeltilse bile hastalığın tekrarlama potansiyeli vardır. Ameliyat uygulanan hastalarda %1,5-15 arasında, ameliyat uygulanmayanlarda %10-50 oranında tekrarladığı (nüks) bilinmektedir. Nüks nedenleri arasında;
- Ameliyat sırasında uygulanan cerrahi teknik,
- Kabızlığın devam etmesi,
- Hastanın yaşam şeklini değiştirmemesi, devamlı oturması
- Beslenme alışkanlıklarının düzeltilmemesi sayılmaktadır.
Kupa Tedavisi (Cupping) ve Hacamat
Kupa tedavisi(cupping) ve hacamat son yıllarda dünyada ve ülkemizde yaygınlaşmıştır ve popüler tamamlayıcı ve geleneksel tıp tedavi yontemlerinden biri olmuştur.binlerce seneden beri kullanılan ve etkili detoks yontemlerinden biri olarak kabul edilmektedir.ayrıca bağışıklığın güçlendirilmesi, lenf drenajın düzenlenmesi, kemik ve kas ağrılarının azalması, fibromiyalji ve diğer romatizmal hastalıkların tedavisi,uyku kalıtesinin artması,bazı cilt hastalıkların tedavisi için de kullanılmaktadır.aktif sporcularda kas yorgunluğu ve hasarın giderilmesi, kas esnekliğin arttırılması ,spor yaralanmaların hızlı iyileşmesinde yararlı olduğunu gösteren çalışmalar yayınlanmıştır.islam dinimizde de hacamatın yeri zaten bilinmektedir.
Kupa tedavisi genel olarak yaş kupa(hacamat) ve kuru kupa tedavisi olarak kullanılmaktadır. Cilde negatif basınç uygulayarak cilt altı dokularda kan ve lenf akımını düzenler, hücrelerin toksik atıklarını dolaşımdan uzaklaştırır (hacamatta kan alma yolu ile komple vucut dışına atılmaktadır),sinir uçlarının uyarısı ile nörohumoral ve kimyasal maddelerin (nitrik oksit,serotonin,histamin,endorfin) salınmasını tetikler.
Getat yönetmenliğine göre kupa tedavisi ve hacamat endikasyonları :
- Detoks
- Kas –iskelet ağrılar
- Fibromiyalji
- Baş ağrısı(migren)
- Bağışıklığın güçlendirmesi
- Uyku bozuklukları
- Selülit
- Akne
Uzm.Dr.Bahtişen SÖNMEZ
İç Hastalıkları Uzmanı
Akupunktur Tedavisi Nasıl Uygulanır? Faydaları!
Akupunktur, vücut yüzeyindeki bazı noktaların iğnelenmesi ile hastalıkların tedavi etme tarzıdır.
Akupunktur latince kökenli bir kelimedir ve iğne anlamına gelen ‘’Acus’’ ve batırmak anlamındaki ’’Punctus’’ kelimelerin bir araya getirilmesi ile oluşmuştur.
Sağlık bakanlığın da onayladığı ve geleneksel ve tamamlayıcı tıbın en çok kullanılan tedavi yöntemidir.
Vücudumuzu saran enerji kanalların üzerinde bulunan özel noktaların iğne ile uyarılması sonucu ilgili sinir uçları ve organların rahatsızlıkları giderilmekte ve tedavi edilmektedir. Akupunktur iğneleri özel imal edilmiş, steril ve tek kullanımlıktır. Genel olarak 2 bölgeye yapılmaktadır. Vücut akupunkturunda iğneler seans sonrası çıkarılmaktadır, kulak akupunkturunda iğneler 2 haftaya kadar kalabiliyor.
Akupunkturun kullanıldığı rahatsızlıklar:
– Baş ağrısı ve migren
– Vertigo
– Kas-eklem ağrıları
– Alerjiler
– Depresyon, anksiyete tedavisi
– Sigara bırakma
– İştah ve kilo kontrolü
Uzm.Dr.Bahtişen SÖNMEZ
İç Hastalıkları Uzmanı
Maymun çiçeği nedir, ne kadar yaygın?
İlk başlarda 1950’lerde Orta Afrika’da görünmüştür maymun çiçeği, nadir görülen bir virüstür. Çiçek hastalığına benzeyen bir hastalığa neden olmaktadır.
fakat maymun çiçeği geçiren kişilerde hastalık daha hafif geçiyor ve uzmanlar bu gibi durumlarda bulaşma olasılığının daha düşük olduğunu söylüyor.
Virüs genellikle tropik yağmur ormanlarının yakınında olan Batı Afrika ülkelerinde görülüyor. Virüsün, Batı Afrika ve Orta Afrika olmak üzere iki tane görüldüğü bölge vardır.
Maymun çiçeği belirtileri neler?
Virüsün ilk belirtileri vücut ateşi, başta bir ağrı, vücutta kaşıntılı kabartı, sırtta ağrı, ve bendende halsizlik olarak görülür.
Ateş düştükten sonra, genel olarak yüzde başlayarak ve daha sonra vücudun diğer bölgelerine, çoğunlukla avuç içlerine ve ayak tabanlarına yayılan bir döküntü, pullanma gelişebiliyor.
Çok kaşıntılı yapabilen döküntü değişip bir kabuk oluşturuyor ve farklı aşamalardan geçtikten sonra kayboluyor. Yaraları vücutta iz bırakabiliyor.
Sağlık Bakanlığı’na göre pullanmalar hastalığın yüzde 95’inde suratta, yüzde 75’inde de el ve ayaklarda meydana gelebiliyor.
Virüs genellikle kendiliğinden yok oluyor ve hastalık 14 ila 21 gün sürebiliyor.
Ancak virüsün kuluçkalama süresi fazla olduğu için virüsü taşıyanlar insanlar bu zaman zarfında farkında olmadan bulaştırabiliyor. Sağlık Bakanlığı’na göre kuluçka zamanı genel olarak temastan sonra 6-14 gün arasında değişiyor.
Maymun çiçeği nasıl bulaşır?
Virüs, maymun çiçeğine yakalanmış başka bir kişiyle yakın temas halinde bulaşabiliyor. Virüs vücuda temastan, solunumdan, gözden, burun veya ağız yoluyla olarak girebiliyor. Cinsel ilişki sırasında direk temas yoluyla da bulaşabiliyor.
Virüs ayrıca bulaştığı maymunlar, fareler ve sincaplar gibi hayvanlardan aynı zamanda yatak takımı ve giysi gibi nesnelere temas yoluyla yayılabiliyor.
Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı maymun çiçeği rehberine göre virüs en çok erkeklerde görülüyor.
Dünya genelinde virüse yakalanmış kadın ve çocuk sayısı artış gösterse de erkekler en büyük virüs taşıyan grup olmaya devam ediyor. İngiltere’deki vakaların yüzde 99’unu erkekler oluşturuyor.
Proloterapi
ULTRASON EŞLİĞİNDE PROLOTERAPİ
*Bel/boyun fıtığı *Kulunç ağrıları
*Diz ağrı ve kireçlenmesi *Topuk dikeni
*Omuz ağrı ve kireçlenmesi *Skolyoz
*Bel/boyun fıtıklarında ameliyatsız tedavi
*Migren ve baş ağrıları
FARKIMIZ: Görüntüleme eşliğinde nokta atış enjeksiyonları ve geniş hasta deneyimi
PROLOTERAPİ HAKKINDA
*Zayıflamış, hasar görmüş tendon, bağ ve eklemlerde doku yenileyici enjeksiyon tedavisidir.
*3-4 hafta aralıklarla 3-4 seans tedavi ile %70-90 başarı oranı
*Yan etkisi olmayan doğal bir tedavi süreci
*Her seans 10-30dk sürmekte, tedavis sonrası normal hayata devam edilebilmektedir.
Yeni Çağda Rinoplasti Anlayışı
Burun, asırlardan beri insanlarda yüzün ana odak noktalarından biri olagelmiştir. Öyle ki, asilzade sınıfında bazen soyluluğun temsili olarak “asil burnu; havalı burun”, gibi terimler ortaya çıkmış, günümüzde çoğunluğun tercih ettiği doğal görünümdeki burun yapısı köylü sınıfta rastlanır olmuştur.
Esasen toplumsal münasebetlerde çoğu kültürde konuşurken gözlere bakmak ve göz teması kurmak adettir. Ancak olağandışı şekil ve büyüklükteki burun yapısı, maalesef karşının dikkatini hiç istemeden de olsa bu anatomik yapıda toplayarak kimi zaman rahatsızlık verici tepkilere de yol açmaktadır. Estetik olarak esas gaye, burnun esas kozmetik yapısını sağlamak, ve dikkati yeniden gözlere kaydırmak olmalıdır.
Günümüzde burun ameliyatı, kapalı teknik, açık teknik ve bunların bileşimi olan kombine teknik şeklinde uygulanmaktadır. Kapalı teknikte iyileşme daha hızlı olmaktadır, ancak burun ucuna yönelik müdahaleler kısıtlı olarak gerçekleştirilebildiğinden dolayı sadece seçişmiş vakalara uygulanmaktadır. Açık teknikte tüm burun anatomisi ortaya konabilmekte iken, ameliyat sonrası doku toparlanması kapalı tekniğe göre biraz daha uzun sürmekte, burnun uç-altından yapılan minik bir kesi ile burun cildi sıyrıldığından dolayı bazı hastalar tarafından korkuyla karşılanmaktadır. Bu iki tekniğin karışımı olarak ortaya konulan kombine teknikte kapalı olarak başlayan burun estetik cerrahisine, burun alt kıkırdaklarını büyük oranda ortaya koyan başka bir kesi ilave edilmektedir, ancak bu teknik, maharet, uzun birikim, cerrahi tecrübe ve ameliyat ekibinin mükemmel uyumunu gerektirmektedir ve kullanılan ekipman nedeniyle finansal olarak pahalılık gösterebilmektedir.
Ameliyatlarda kullanılan cerrahi enstrümanlarda da geçmişe kıyasla büyük farklılıklar göze çarpmaktadır. Geçmişte kullanılan cerrahi aletler günümüze nazaran daha kaba-saba iken günümüzde daha nazik aletler, morarma, şişlik ve kanamayı engelleyen mikrocerrahi yöntemler ve elektrikli testere-törpü-piezzo teknolojileri kullanıma sunulmuştur. Tamamen hasta ve cerrah konforuna yönelik bu gelişmeler ışığında rinoplasti arenasında rekabet kızışmış, farklı kültür ve anlayışa sahip yabancı hastaları da dikkate alarak konuşşak bile herkes daha konforlu yöntemi tercih eder olmuştur. Yine de, her ne kadar “alet işler, el övünür”, deyişi geçerliliğini korusa da, aleti tutan maharetli bir el olduğunda mükemmele yakın sonuçlar elde edilmektedir.
Bir diğer konu, ameliyat sonrası dönemdeki konfor ve ağrısız süreçtir. Morarmanın az olduğu daha nazik ameliyat teknikleri, burun cerrahları arasında rekabet konusu olmuştur. Bu süreçte morluğun azalmasına yardımcı olan bazı ilaç takviyeleri ve soğuk uygulamayı kolaylaştıran teknik ekipman gündeme gelmiştir. Sonuçta, morluk oluşması biraz da anatomiyle ilgilidir ve kişiden kişiye değişmektedir. Dövüş sanatları müsabakalarında suratına darbe alan her sporcuda aynı tahribat nasıl görülmüyorsa, burun estetiği sonrasında da morluk ve şişlikler kişiden kişiye değişmektedir, bununla birlikte, yukarıda kısaca bahsettiğim gelişmeler sebebiyle bu sorunlar büyük ölçüde giderilmiştir.
Rinoplasti sonrasında burun bir hafta boyunca atel destekleriyle yeniden yapılanma sürecinde desteklenir. Bir hafta sonra bu destekler kontrol muayenesinde alınır. Desteklerin alınmasından sonra şişlik bir ay daha devam eder. Burnun büyük oranda şeklini kazanması 6-12 ayı bulur. Bu süreç, sabırlı olmayı gerektiren bir süreçtir; burun yapısı an be an değişim gösterip güzelleşmektedir. Unutulmaması gereken bir diğer konu, uygulanan teknik, cerrah ya da hastadan bağımsız olarak burun ameliyatlarında %10 oranına ulaşabilen revizyon, yani yeniden cerrahi işlem yapılması gerekebileceğidir. Bu revizyon cerrahilerinin çok büyük oranı minik dokunuşlar tarzındadır. Yine de bazı hastalarda yeniden ameliyat gerekebilmektedir.
İlk defa burun cerrahisi ile tanışan her hekimin öğrendiği gibi, her burun ayrıdır ve farklıdır; kimi zaman dış görünüş itibarı ile “çok kolay bir ameliyat olacak”, diye nitelendirilen burunların ameliyatının uzun ve zor, “çok zor bir burun”, diye tanımlananların ise çok rahat ve adeta tereyağından kıl çeker gibi kolaylıkla sonuçlandırıldığı bilinen bir gerçektir.
Estetik burun cerrahisi yaptırma arzusunda olanların dikkat etmesi gereken bir diğer önemli nokta da, ameliyattan sonra nasıl olacakları, burunlarının nasıl görüneceği hakkında kesin bir bilginin var olmamasıdır. Bunu şu şekilde açıklamak mümkündür; ünlü rönesans heykeltraşlarının hedeflediği ve ortaya koydukları eser, mermeri yontarak vücuda getirilmiş ve asırla boyunca değişmeyerek günümüze kadar korunabilmişlerdir, ancak neticede mermer canlı bir organizma değildir. Burun ise, cilt, ciltaltı yağ dokusu, damarsal yapılar, kas tabakası, kıkırdak ve kemik yapıları ile yaşayan ve değişen bir organdır. Şu halde en gerçekçi yaklaşım, dürüstçe cerrahın hastasına yukarıdaki hususları izah etmesi, burun sırtının ve burun ucunun nasıl olacağının anahatlarıyla belirlenmesi ve özel bazı isteklerin ortaya konmasıdır. Bazen ameliyat isteyen hastanın istekleri örneğin “burun deliklerimin çok küçük olmasını arzuluyorum”, ise bu tıbbi gerçeklerle çatışabilir, çünkü burun deliklerini estetik anlamda çok küçültmek bazen nefes almayı imkansız hale getirir ki bu durumda çok güzel ama fonksiyon göremeyen bir burun yapısı ortaya çıkar; burada suç kesinlikle küçük burun deliğini arzulayan hastanın değildir.
Burun cerrahisinin en güzel tarafı “Yüzünde bir değişiklik var, ne olduğunu tam olarak anlayamadım ama çok değişmiş ve çok güzelleşmişsin”, yorumlarını biz cerrahlarla paylaşmasıdır. Amaçlanan esas sonuç, çok güzel ama abartılı olmayan bir burun yapısının ideal halde ve yüze uyumlu olarak ameliyatla ortaya konmasıdır. Abartılı olan her şey, aynı bir moda akımı gibi zaman içinde köhneleşecek ve belki de aynı hasta ikinci bir ameliyatla doğal burnuna kavuşmak isteyecektir.
Sağlıklı ve güzel günlerde beraber buluşmak dileklerimizi ileterek saygılarımızı sunarız.
Doç. Dr. Berk Gürpınar